BÖLÜM ŞARKISI:
Dead Man's Bones - Lose Your Soul
BÖLÜM 17
''O iyi mi?'' dedi adam doktora sıkıntıyla bakarken. Elleri ceplerinde gözleri camın arkasından kadına bakıyordu. Doktorun gözleri elinde tuttuğu dosyadan ona doğru döndü. Tek eli dosyayı tutarken, diğer eli kravatına gitti ve sıkıntıyla bir nefes üfledi. Cevap vermedi. Vereceği bir cevap yoktu. 'İyi değil,' derse bir daha nefes alamazdı. Yalan söylemek de istemiyordu. Ne iyiydi, ne de kötüydü. Aynıydı.
''İyiye gidiyor.'' Yalan söylemişti.
Adam bunu anlamıştı ama sesini çıkarmadı. Doktoru süzdükten sonra tekrar gözlerini camın ardında, kablolara bağlı olan kadına gitti. Doktoru her seferinde dövmek işe yaramıyordu. Doktor elinden geleni yapıyordu. Buna emindi. Yoksa adama soluduğu hayatı zulüm ederdi. Biliyordu, iyileşmeyecekti. Gözleri önünde çürüyordu.
''Lanet olsun,'' diye fısıldadı arkasını dönerken. ''Lanet olsun!''
KELSEY JEPSEN
43.Gün
Sağ eli saçlarımı okşarken, sol eli belime doğru indi ve beni kendine iyice yasladı. Bir adım attı, sonra iki adım ve sırtım bir anda sert bir şeyle karşılaştı. Ağaç. Beni iyice ağaca yasladıktan sonra sertliğini kasıklarıma doğru bastırdı ve istemsizce ağzının içine doğru inledim.
Dillerimizi birbirinden ayırdıktan sonra üst üste dudaklarımın üzerine öpücük kondurdu ve dudaklarını tamamen benimkinden ayırdı. Gözlerimi yavaş yavaş açtım ve öpüşmekten şişmiş olan dudaklarına baktım. ''Seni anlamıyorum.''
Güldü ve ilahi sesi devreye girdi.
''Eğer gerçekten yavaş konuşursam,'' dedi boğuk sesiyle.
''Eğer elini tutarsam,'' Elimi tuttu.
"Eğer yakından bakarsan,"
Gözlerinin içine baktım.
''Sevgilim belki anlayabilirsin.''
For You şarkısından alıntı yapmıştı.
Evan'ın beni o gün Franklin'in nerede olduğunu sormak için çağırdığı ve sonrada pis sözlerle odadan kovduğu gün, barın arka bahçesinde bu adamla konuşmuştuk. Benden ne istediğini sorduğumda, bana kendisini anlamamı ve beklememi söylemişti. Şarkıdan da alıntı yapmıştı.
Bana yine kendisini anlamamı söylemişti.
Ne demek istiyordu? Onu hangi anlamda anlamam gerekiyordu? Neden onu anlamamı istiyordu? Bir de beklememi söylemişti. Tanrı aşkına, şifreli mi konuşacaktık? Açık açık söylemek varken bu kadar gizeme ne gerek vardı? Anlamak. Beklemek. Kafamı iki yana salladım. Anlamamı istiyordu ama bana hiç yardımcı olmuyordu. Bir kere, aramızda hiçbir şey yoktu. O beni grubuna almıştı ve bana para vermesi gerekiyordu. Beni öpmesi veya telefonumu kırması değil.
Son sözlerinden sonra alınlarımız birbirine değiyordu. Derin bir nefes çekti. Sanki titrek bir nefesti. Gözlerimi açtığımda anında başını daha çok eğdi ve bu sefer alnı dudak hizama gelmişti. Sanki bir şey saklıyormuş gibi anında yüzünü göz hizamdan çekmişti.
Hıçkırdı.
"Yapamam." diye fısıldadı.
Tek anladığım bu kelimeydi. Başka şeyler de fısıldıyordu ama dikkatimi çeken başka bir şeydi. Omuzları sarsıldı. Hıçkırdı. Burnunu çekti. Sessizce bir şeyler daha fısıldadı. İnleme sesi geldi. Kendini sıkıyordu. Kollarımı sıkıyordu. Canım acıyordu. Moraracağına emindim. Hatta şimdiden kızardığına şahit olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROBBERS
FanfictionAcılarımdan kan sızıyor. Neden onları sarmak yerine deşiyorsun? Çığlığım karışıyor karanlığa, Işık yakmayı hak ediyor musun? Sana bir şarkı armağan ediyorum, sevgilim. Sen bunu hak etmiyorsun. Sana bir şarkı yazıyorum, sevgilim. En çok sen hak ediyo...