BÖLÜM ŞARKISI:
RITA ORA - Poison
BÖLÜM 18
43.Gün
Arabada sessizlik hakimdi.
Kıvırcık Tim, hiçbir şekilde ağzını açmazken bende ona destek çıkarak sesimi çıkarmıyordum. Hiç bilmek istemeyeceğim yollarda ilerliyorduk. Yaklaşık bir saat olmuştu ve biz ev yolunun aksine başka bir yoldan gidiyorduk. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, sormak istiyordum ama ağzımı açmamak bana daha çok cazip geliyordu. Göz ucuyla Tim'e baktım. Belki bir konu açar ona yumruk atma isteğimi geriye doğru itebilirdim. Açıkçası bana siktiri çekmiş olan kişinin beni arabaya sokup, resmen 'ruhunu alacağım' diye bir imada bulunması beni tedirgin etmişti. Kendisi dengesiz bir göt olunca, her şey beklenirdi.
Yinede ağzımı açmadım. Kafamı cama çevirerek, arabanın hızından dolayı saniyelik görünen ağaçlara odaklandım. Başka şeyler düşünmek istiyordum ama düşünemiyordum. Beynim anında sorulara kayıyordu ve ben bir an önce sormak istiyordum. En baştan, her şeyi. Drake'in öldürülmesiyle bir alakaları var mıydı? Neden bana zarar vermişlerdi? Neden beni gruplarına istemişlerdi? Sormak istiyordum. Hepsini. Ama ağzımı açamıyor sadece dışarı odaklanmış bir şekildeydim.
Sessizlik devam ediyordu. Hava iyice kararmış ve her nereye gideceksek varamamıştık. Nereye gidiyorduk? Neden gidiyorduk? Soramıyordum. Her iki dakikada bir Tim'e dönüyor ama açtığım ağzımı ses çıkarmadan kapatıyordum. O da sigara paketini bitirmiş, ikinci pakete geçmişti bile. Neden içiyordu ki?
"Acıktın mı?"
Bu kadar zamandır radyo ve motor seslerinden başka bir ses duyduğum için irkilmiştim. Tim'e döndüm. Ağzındaki sigarayı yarım açtığı camdan fırlatıp, bana döndü ve sonra tekrar yola odaklandı. Dudaklarımı ıslattım. Açıkçası o sorana kadar aç bir mideye sahip olduğumu fark etmemiştim. Kahvaltı bile yapmamıştım. Sadece Stephen'ın verdiği haplarla duruyordum.
"Sanırım," dedim çatallaşan sesimle.
Beni kafasıyla onayladıktan sonra ikiye ayrılan yoldan sol olana girdi ve arabanın hızını biraz daha arttırdı. Yaklaşık bir buçuk saattir yoldaydık. Hala gelmemiş miydik? Sürekli gördüğüm ağaçlar dışında ışıklarla donatılmış, insanların bulunduğu boş bir alana giriş yaptık. Tim, arabayı park yerine doğru sürdükten sonra el frenini çekti ve bana bir bakış atarak arabadan indi. Bende onu tekrar ettim ve etrafı inceleyerek arabadan indim.
Kamp, konaklama ve eğlence birleşimi bir yere gelmiştik. İlerde bir yere ilerlerken stantların üzerinde kamp eşyaları gördüm. Bazı insanlarda tuvalet ihtiyacını gidiyor, bazıları da bir köşede içiyordu. Sessizce onların yanlarından geçtikten sonra burnuma dolan yemek kokuları sayesinde yemek bölümüne geldiğimizi anladım. Farklı bir kokuydu. Hayatımda hiç bu kokuyu içime çektiğimi hatırlamıyordum. Kaşlarımı çattım. Tim durduğunda bende durdum. Oturma yerlerinin önünde durmuştuk. Bakışları bir yere odaklanmışken benim sıcak ellerimin aksine onun soğuk elleri, bileğime yapıştı. Sonra yavaş yavaş parmaklarıma indikten sonra ellerimizi birbirine kenetledi. Gözlerim ellerimizi buldu.
Tim'le ellerimiz birbirine kenetli bir şekilde boş bir masaya geçtik ve oturduk. Tim elini benimkinden çekti ve birine işaret vererek burada olduğumuzu belirtti. Bir anda üstümdeki monta rağmen üşüdüğümü hissettim.
"Hoşgeldiniz," dedi tombik bir adam. "Döner mi makarna mı?
Kaşlarım çatılırken Tim, "İkisinden de." dedikten sonra içecek siparişini de vererek adamı gönderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROBBERS
FanfictionAcılarımdan kan sızıyor. Neden onları sarmak yerine deşiyorsun? Çığlığım karışıyor karanlığa, Işık yakmayı hak ediyor musun? Sana bir şarkı armağan ediyorum, sevgilim. Sen bunu hak etmiyorsun. Sana bir şarkı yazıyorum, sevgilim. En çok sen hak ediyo...