Peki sen mutsuz musun?
Niye mutsuz olayım ki hep yanımdasın.
Ben güvenilecek bir insan değilim leyla.
Ben sana aşık oldum demir. Beni sevmiyorsan neden hep yanımdasın? Neden seni unutmam için bana zaman vermiyorsun? Niye umut etmemi sağlıyorsun?
Bazen mutlu etmek yetmiyor. İnan bana gerçek beni tanısaydın arkana bakmadan kaçıp giderdin.
Ben kalbini tanıyorum. Benim için orası önemli ne senin kendini gördüğün yer nede bir başkasının gözünde sen umrumda bile değil.
Umrunda olmak zorunda ben yapamam anla beni. Benim karanlığım senin saf temiz dünyanı boyamasına izin veremem. Bu son görüşmemiz.
Bir elvadaydı Dudağına bıraktığım son buse. Aşk bizi elimizden tutup kaldırırmıydı? Karanlığın içinde kalmış bir bedeni diğeriyle bir bütün etme cesaretini gösterirmiydi? Vazgeç gönül. Bu aşk hem seni hem onu boğar. Vazgeç ki gönlün solmuş bir çiçeğe yenilerini eklesin. Vazgeç ki ömrünün her günü diğer gününe zehir katsın. Adı gibi karanlık gecelere bin kat atsın. Yok ol demir , sen ne leylalı nede leylasız bir halt yapamazsın.
Sahildeki o geceden sonra 2 gün dışarı çıkmadım. Kitabımı bitirmek için gece gündüz çalışmaya kendimi odakladım. Bu lanet olası borçlardan kurtulup rahat bir nefes almam gerekiyordu. Alpten iki gün ses çıkmayınca onunda işlere daldığını tahmin edebiliyordum. Tek işi ben değildim. Alp bir cafenin sahibiydi. Bu sıralar işler yoğun olmalı diye düşünerek sigaramdan bir dal alıp dudaklarıma sıkıştırdım.
O gece olanlar aklımda canlandığında 'Kendine gel 'Kerem'Dedim .
Aklımda canlanan ince narin sesiyle 'Ben mutsuz sonları sevmem '
Elime saçlarımı daldırdığımda neden dedim neden hep mutsuz son? Kafamı kaldırıp evi gözlerimle taradığımda saat sabahın 9 u olmasına rağmen evin neden bu kadar karanlık olduğunu düşündüm. Dağılmış bir salon yerlere dağılmış zarflar, yazılıp beğenilmeyip buruşturulup atılmış kağıtlar. .. Duvarda yamuk duran tablo.
Ayaklanarak mutfağa gittiğimde musluk üzerinde duran kupalar, bira şişeleri, sigara izmaritleri, kapakları olmayan dolaplar... Başım dönmeye başlarken elime aldığım montumla kendimi dışarıya attım. Nereye gideceğime karar vermek zor olsada Alp 'e ihtiyacım olduğunu anlayıp ayaklarımın beni yönlendirmesine izin verdim.
Büyük caddeden geçerek ilerlerken insanları inceleme fırsatı kaçınılmazdı. Elele tutuşup gezenler , bir tarafta arkadaşlarıyla turlayanlar, işe giden insanlar, balık tutan amcalar , köşede ağlayan bir genç kız... Çokta ilginç olmayan bu hayatta neşeli yaşamlar içimi ısıtırken yine düşünmeme sebep oldu. Içimden sadece geçen bir kelime 'Sonsuz bir aşk, karanlıktan aydınlığa ulaşan saflık , mutlu sonla biten ilk kitap.'
Ara sokaklardan geçerek eski kapısını hayal meyal hayırladığım kafeye geldim. Zaman o kadar çabuk geçmiş olmasına rağmen Alp'le bu kafeyi satın almak için geldiğimiz gün gözlerimin önüne serildi. Bu kafeden adam olmaz dediğim zamanlar bana itiraz ederek adam edeceğim demişti. Zorlukla başlayan bu kafe serüveni şimdi ise ağzına bir dolu müşterileriyle ve canlı müziğiyle ünlüydü. Alpe ne kadar kızsamda bazı şeyleri yoluna koymam için hep yardım etmişti. Zor zamanlar geçirdiğim dönemlerde yazma fikrini bana alp aşılayarak bu günlere gelmeme neden oldu.
Kafenin kapısından içeriye girip çevreyi gözlerimle tarayıp o şaşkın gözlerle denk geldim.
Gözlerini daha da açıp ellerini havaya kaldırarak ; "Tanrım yanlış mı görüyorum yoksa Kerem bey benim kafemi mi şereflendiriyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA
FanfictionLeyla dedi. "Kerem gibi sevmek nedir?" En derininden acı koy önüme, Öyle bir parçalasın ki Sesim çıkmasın, Gözlerim görmesin, Yüreğim işitmesin. Kabulüm... Bu hasrete doymuş beden Tek bir şey ister nihayetinde. Gelecekse acısıda ke...