Bölüm 5

143 5 1
                                    

Hakan eve döndüğünde yorgunluktan bitmiş bir haldeydi. Ancak yorgunluğu beden yorgunluğundan çok zihin yorgunluğuydu. Ayakkabılarını hızlıca çıkarıp antreye bıraktı ve nerede olduğunu televizyonun yüksek sesinden anladığı annesini görmek için salonun kapısından başını uzattı. Tahmin ettiği gibi annesi salondaki kanepeye uzanmış televizyon izliyordu. Hakan'ı görünce toparlandı:

-Oğlum hoşgeldin. Gel otur, ben yemeğini ısıtayım.

-Dur anne dur. Hiç kalkma. Bişey yiyemeyeceğim, bugün midem pek iyi değil.

Annesi endişeli bakışlarını oğlunun üzerinde gezdirmişti:

-Neyin var? Yediğin bir şey mi dokundu acaba? Yoksa üşüttün mü? Oğlum hiç dikkat etmiyorsun kendine.

Hakan annesinin evhamlarıyla uğraşacak durumda olmadığı için lafı kısa kesmeye çalıştı:

-Gerçekten bugün çok yorgunum anne. Biraz uyumak istiyorum. Sonra kalkar atıştırırım bişeyler. Önemli bir şeyim yok. Takma sen kafana. 

Annesinin cevap vermesine fırsat vermeden odasına geçmişti. Üzerindekileri bile değiştiremeden kendini yatağa attı. Ne kadar zor bir gün olmuştu öyle. Beyni başının içinde çalkalanıyordu sanki. Bir taraftan da demir bir mengeneyle sıkıştırılıyor gibiydi. Uyumak istiyordu ve bu ağrıyla uyuması imkansızdı. Uzanıp yatağının başucundaki komodinin çekmecesinden iki tane ağrı kesici aldı. Gözlerini kapattı ve en kısa zamanda uyumayı diledi. Dileği henüz gerçekleşmişti ki telefonunun ısrarlı bir şekilde çalmasıyla uyandı.

-Efendim. Sesi borudan çıkıyor gibiydi.

-Merhaba Hakan.

Önce sesi tanımakta güçlük çekmişti. Sonra telefonun ekranına bakmayı akıl etti. Arayan Mine'ydi.

-Merhaba Mine. Hayırdır.

-Müsait değilsen sonra konuşalım. Rahatsız ettim sanırım.

Hakan yatakta biraz toparlanıp dikkatini telefona vermeye çalıştı. Yeni uykuya daldığında uyandırılınca hep böyle olurdu. Kafasını bir türlü toparlayamaz, tüm vücudunu garip bir ürperme alırdı.

-Yok. Yani biraz uzanmıştım da o yüzden. Seni dinliyorum.

-Hadi ya. Sen çoktan unutmuşsun. Bugün sana bir şey söylemiştim hatırlıyor musun?

Hakan bir süre düşündü. Evet hayal meyal bir şeyler hatırlıyordu. Ne demişti Mine? Birlikte çalışalım falan mı?

-Ee... Aslında hatırlıyorum biraz ama dalgındım bugün ben. Kusura bakmazan tekrar anlatsan?

Mine bozulmuştu. Neydi bu çocuğun aklını böyle başından alan? Son zamanlarda bir hayli dalgındı.

-Tamam o zaman şöyle yapalım. Sen kapıyı aç ben de gelip anlatayım. Çünkü şu an evinizin önünde bekliyorum.

Hakan şaşkınlıkla yataktan fırladı.

-Tamam. Hemen geliyorum bekle.

Üstüne başına çeki düzen vermeye çalıştı. Yüzünü yıkamak için banyoya gitti ve aynaya baktığında gördüğü manzaradan hiç memnun olmadı. Ayılabilmek için yüzüne bir kaç kez su çarptı. Uyuduğunda başını biraz olsun terk eden o berbat ağrı yeniden ortaya çıkmıştı. Salona yöneldi. Annesi televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Televizyonu kapatıp annesinin üzerine örgü battaniyeyi örttü. Ve kapıyı açtı.

Mine uzun boylu sarışın bir kızdı. Bir çoğuna göre güzel sayılabilecek bir fiziği vardı. Üzerine siyah dar bir elbise giymişti. Yüz hatları ise her zaman sakin hatta silikti. Sarışın olmasının bir sonucu olsa gerek ne açık kahverengi kaşları ne de ela gözleri baskın değildi. Dudakları da ince bir çizgi halindeydi. Nedense bugün işyerinde Hakan'ın varlığını hatırlayamadığı kırmızı bir ruj kullanmıştı. Saçlarını da özenli bir şekilde at kuyruğu yapmıştı. Gülümseyerek:

-Selam! dedi.

Hakan'ın dikkatini ondan çok elindeki dosyalar çekmişti. Taşımakta zorlanıyor gibi görünüyordu. Yardım etmek için uzandı.

-Hoşgeldin.

-Hoşbuldum. Rahatsızlık vermedim umarım.

-Hayır, hayır gel lütfen.

Mine Hakan'ın neden sessiz konuştuğunu anlamaya çalışıyordu. 

-Biri mi var evde?

-Evet. Annem salonda uyuyakalmış da.

-Ah! Sen annenle mi yaşıyorsun? Ben bilmiyordum.

-Aslında annem ablamla beraber kalıyodu. Fakat ablam geçen ay evlenince, annem de benim yanıma taşındı.

-Anladım...

Bir an göz göze geldiler. Hakan o an Mine'nin gözlerinde bir şey gördüğünü sandı. Hayal kırıklığı gibi birşey. Sanki evde başka birinin olmasını beklemiyor gibiydi. Ama Hakan bunun üzeride durmadı. O gün yaşadıkları yüzünden böyle saçma şeyler düşünüyor olmalıydı. Mine onun iş arkadaşıydı. Kızın bugüne kadar hiç farklı bir niyetini de sezmemişti. Birden Mine'nin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı:

-Efendim?

-Nereye geçelim? Yani çalışmak için neresi uygun?

Hakan önce kendi odasını düşündü ama yeni kalktığı yatak dağınık olmalıydı. Üstelik rahat çalışılacak bir yer de değildi. Salonda da annesi uyuyordu. En iyisi oturma odasıydı.

-Gel benimle.

Oturma odasına geçtiklerinde dosyaları masanın üzerine yerleştirdi. Mine'ye de koltukları gösterdi.

-Sen biraz otur. Ben içecek bir şeyler getireyim.

Mine gülümsemişti.

-Tamam. Olur.

Hakan gittikten sonra Mine yavaşça ayaklanıp koridora doğru çıktı. Kapısı hafif aralık duran odaya merakla yaklaştı. Burası Hakan'ın odası olmalıydı. İçeriye başını uzatıp baktı. Sonra istemsizce bir iç geçirdi ve yavaşça geri döndüğünde karşısında Hakan'ı buldu. Neredeyse çarpışacaklardı.

-Şeyyy... Ben mutfağı arıyordum. Yani yardım etmek için.

Hakan Mine'nin kıpkırmızı olmuş suratına baktı ve kızı daha fazla utandırmak istemedi:

-Önemli değil. Utanması gereken benim. Odamın halini gördün işte.

Mine gülümseyerek bakışlarını yere çevirdi:

-Annen herşeye yetişemiyordur sonuçta.

Hakan bu konuşmayı sürdürmek istememişti. Konu gitgide daha farklı bir boyut kazanıyor gibi geliyordu. Ne diyecekti ki bundan sonra? Benimle evlen de annene yardım edeyim mi? Yok artık. Bugün evlilik meselesine kafayı takmıştı anlaşılan herşeyi buna yoruyordu.

-Her neyse. Hadi gel de ne yapacağımızı konuşalım.





YanılgıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin