Selin birkaç aya kalmadan evlenmişti. Düğüne gelen misafirlerin ömürlerinde gördükleri en güzel ama aynı zamanda en suratsız gelindi belki de. Gelinlik giymeyi son ana kadar reddetmiş ancak düğüne birkaç gün kala damadın kendisi için getirdiği gelinliği giymek zorunda kalmıştı. Ne makyajıyla ne saçıyla ne çiçeğiyle ne duvağıyla ilgilenmişti. Ne kadar dirense de ruhen baskılara karşı gelemeyecek kadar yorulduğunda kendisine söylenen her şeyi yapmaya başlamıştı.
' Ne de olsa bu aslında senin düğünün değil. Yani sonuçta kendin istediğin için ya da sevdiğin adamla evlenmiyorsun. Bu sadece seni evlilik yoluna zorla sokanların düğünü. Bırak her şey de onların istediği gibi olsun. Çünkü sen gelinlik giymesen de hatta pijamalarla gitsen de, makyaj ya da saç yaptırmayıp en paspal halinle çıksan da bir şey değişmeyecek. Sen hiç bir şekilde o gün daha iyi hissedemeyeceksin. O yüzden bence herşeye itiraz ederek daha fazla hedef haline getirme kendini. Zaten üstündeki baskı senin için çok fazla. Kendine bir iyilik yap ve artık herşeyi oluruna bırak.' Selin birkaç gün önce arkadaşı Selma'nın ağzından bunları duyduktan sonra kafasında biraz daha netleşmişti herşey. Evet direnmenin artık bir anlamı yoktu. Ne kadar karşı çıksa da aile fertleri ve en yakın arkadaşı Selma dışında kimsenin bir şeyden haberi olmuyordu. İnsanlar onun bu evliliği kesinlikle istemediğinden habersizdi. Ve Selin'in babasına da yaşadıklarına da daha fazla karşı koyacak gücü yoktu. Kabullenmek zorundaydı ve sonunda kabullendi.
Evliliğin ilk zamanları herşey çok zordu. Daha evlendiği gerçeğini sindiremeden kendini bu hayatın içinde buluvermişti. Evlenmeden önce evde annesine yardım etmek için yaptığı ufak tefek ev işleri şimdi tüm gününü alır olmuştu. Bulaşık, çamaşır, ütü, temizlik, yemek... Akşama kadar durmadan çalışıyordu. Aslında bir bakıma bu ona iyi de geliyordu. Oturup düşünecek, sorgulayacak zamanı kalmıyordu. Belki o da bu zamanı kendine tanımamak için kendini ev işlerine vermişti iyice. Akşam gülümseyerek kapıyı açmak zor geliyordu bir tek. Onu da kocasının her gün getirdiği çiçekler hallediyordu. Kim kapıyı açtığında karşısında çiçeklerle bekleyen birini gördüğünde gülümsemezdi ki? Üstelik bu kişi sizi deli gibi seven kocanızsa? Her ne kadar ona karşı birşey hissetmeseniz de sizin bir dediğinizi ikiletmeyen, her fırsatta sizi çiçeklere ve hediyelere boğan, sizi gördüğünde gözlerinde gökkuşağı çıkan bir adamı gördüğünüzde nasıl gülümsemezdiniz? Üstelik kocasının bu evlilikle ilgili bir baskısı da olmamıştı. O sadece Selin'i istemişti. Baskı Selin'in babasından gelmişti.
Selin birkaç yıl aynı döngü içinde zamanını doldurmaya çalıştı. Evleri Selin'in eskiden ailesiyle birlikte oturduğu semte bir hayli uzaktı. Belki o yüzden, belki de kızının üzüntüsünü görmeye dayanamadığı ve elinden hiç bir şey gelmediği için kendini suçlu bulduğundan, annesi ziyaretine pek sık gelmezdi. Önceleri daha sık uğrayan Selma da zamanla uğramaz olmuştu. Selin kendini her gün biraz daha yalnız hissediyordu.
Gününü ne kadar ev işleriyle doldurmaya çalışsa da mutsuzluk elektrikli süpürgeyle çekilip yok edilebilecek bir şey değildi. Selin günden güne mutsuzluğun girdabında dibe çekiliyordu. Hayatı kendine yapılan haksızlığın üstünü örtmeye çalışarak geçiyordu. Aklına getirmeyerek, yüzüne sahte gülümsemeler kondurarak, komşularla kısa kapı önü konuşmaları yapıp derin konulara hiç girmeyerek ve her gün bir gün daha geçtiğine hem sevinip hem üzülerek. Hapishaneden kurtulmak isteyip gün sayan ama aslında oradan çıktığında ne yapacağını bilmediği için bundan korkan biri gibiydi.
Bazen boşanmayı düşünüyordu fakat boşandığında da mutlu olabileceğini sanmıyordu. Tekrar evlenebileceğini düşünmüyordu. Belki tekrar evlense, üstelik bu defa severek evlense de mutluluğun garantisi yoktu. Belki severek evlendiği adam ona kocasının verdiği değerin onda birini bile vermeyecekti.
Son zamanlarda bir şeyler hissetmiş olacak ki kocası işe girmesi konusunda ısrarcı olmaya başlamıştı. Onun evde sıkıldığını, kendini değersiz hissettiğini ve bu hayatın ona yeterli gelmediğini söylüyordu. Ancak gerçek sebebin Selin'in gittiği her yere mutsuzluğunu da götürdüğü olduğunu bilemezdi. Selin onun söylediklerine bir bakıma katılmıştı. Gerçekten sıkılıyordu ve belki kalabalıklar içinde görünmez olmak ona daha iyi hissettirebilirdi. Bu düşünceyle iş başvuruları yapmaya başlamıştı.
Kısa sürede bulduğu işe girmiş, çok çalıştığı için de yerini çabucak sağlamlaştırmıştı. Hayatı nispeten daha akıcı bir hal almıştı. Sabah erkenden işe gidiyor, akşama kadar deli gibi çalışıyor, akşam da eve gelip ev işleriyle ilgileniyordu. Kendine ve oturup düşünmeye daha az vakti kalıyordu.
Ta ki onu, tüm hayatını ciddi anlamda oturup sorgulamaya iten o olayın olduğu güne kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanılgı
General FictionArkadaşına onun hayatıyla ilgili tavsiyede bulunurken her şey kolay görünmüştü gözüne. Ama sözlerinin kör bir kurşun gibi hayatını delip geçeceğini tahmin edememişti.