BÖLÜM-14

7.8K 732 74
                                    

"Kanka..." dedi Merve korku dolu sesiyle. "O ses Savaş'tan mı geldi?"

Evet, şu an ben de en az Merve kadar şaşkın ve bir o kadar da korku doluyum. Nedeni belli. İlk soru, 'Bu ses Savaş'tan nasıl çıktı?' İkinci soru ise, 'Eğer Savaş'tan çıktıysa yemeğe müshil kattığımızı öğrendiğinde bize ne yapacak?' İkinci soru elimi ayağımı titretti.

"Evet kanka, sanırım bu kez biz Savaş'tan daha çok sıçtık."

Merve gözlerime ağlamaklı ağlamaklı bakarken salondan gelen seslere kulak kesildik. Millet toplanıp gitmeye karar vermiş belli ki. Kurtuluş şansımız var. Hemen şimdi onlarla beraber suç mahallinden uzaklaşırsak Savaş bizim yaptığımızı öğrenemez. Bir kez daha yırtarız yandaşlarım.

"Efsun'cuğum, Savaş nerede? Ona veda edelim de kalkalım artık yavaştan." Ah be Yeliz'im. Savaş yavrum şu an senin olman gereken yerde. Tuvalette acılar içinde sıçıyor.

Elimle tuvaleti işaret ettim. Yeliz önde, diğerleri arkada, herkes tuvalete baktı.

"Hala çıkamadı mı? Deliğe mi düştü?" diyen Serdar'a gülmek istedim ama moraller bozuk tabi. Gülmek kolay olmuyor haliyle.

"O bir süre daha içerde takılır gençlik, en iyisi biz gidelim." Merve çok iyi oldu çok da güzel oldu kankacığım ama nereden biliyorsun diye şüphelenecekler şimdi be.

"Neyse" dedi Elif. Bana göz kırptı. "Siz gidin, nasıl olsa son görüşmeniz değil Savaş'la." Ulan bu kız anında anladı benim bir haltlar yediğimi. Şimdi de beni koruyor işte. Ağzını yediğim.

Herkes Elif'i dinleyip dışarı çıktılar. Elif bizleri yolcu etti. Tabi ben hiç beklemeden koşarak arabaya bindim. Bu eve her geldiğimde başıma dert açılıyor, bir daha da gelmem. "Ulan sanki millet senin başına açıyor Efsun. Ortalığı karıştıran sensin. Ne çektik lan senden." Kes sesini iç ses. Ne yapayım yani azıcık hiperaktifsem? Öleyim mi? Kafamı duvarlara mı sürteyim?

...............

"Yeliz, bok gibi araba kullandığını daha önce söylemiş miydim? Hayır yani virajı öyle bir aldın ki az kalsın kaldırıma çıkıyorduk. Sana ehliyeti bimden mi verdiler?" Bak ya, bir de yüzünü buruşturuyor. Yüzüne sıçacağım görecek gününü.

"Neyse abla, hadi in." diyip beni iten Cenk'e hareket çekip arabadan indim. Bir de üstüne kapıyı çarparak kapattım. Zilli hepimizi öldürecekti.

Ben, Barış, Merve ve Cenk bizim evin önünde durduk. Savaş'ın arabasını Barış kullandığı için bu kez arabaya Serdar geçti. Onlar gidince biz de dördümüz eve girdik.

"Lan Cenk, ne yapıyorsun oğlum sen?"

"Ne yaptım ki?" Bak bir de soruyor utanmaz.

"Ayakkabını çıkart, eve giriyorsun oğlum. Dingonun ahırı mı burası?" Hah, aferin havuç. Böyle çıkarırsın o ayakkabıları.

"Unutmuşum abla, Londra'da arkadaşlarımın evinde hiç çıkarmazdık." Ulan sanki arkadaşlarının evinde ev temizliği yapıyorsunuz dingil. En son Cenk'i ziyarete gittiğimizde yastığın altından hamam böceği çıktı. Evlerini bok götürüyor, bir de kalkmış ayakkabıyla giriyoruz diyor hıyar. Oksijen bulabildiklerine dua ediyorum ben.

"Efsun, sen mi geldin kızım?" Al işte, yine yakalandık.

"Evet anne, ben geldim."

"Tamam kızım, mutfakta bulaşıklar duruyor. Hallediver." Korktuğum başıma geldi be yandaşlarım. Bu kapıdan her girdiğimde sevgili validem iş buyurmak zorunda zaten.

Domates Suyu Sever Misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin