BÖLÜM-18

6.9K 612 131
                                    

"Hayır, anlamıyorum." dedi Aras elini ensesine atıp telaşlıca dudaklarını yalayarak. "Seksen iki yaşındasın dede. Evlilik programına çıkıp yirmi beş yaşında talip beklemek nedir? Üstelik evlisin. Kafayı yiyeceğim ben, az kaldı."

Bir şey soracağım. Sizce de bu çöl devesine hayat kıçıyla gülmüyor mu? Hayır yani, bazen ister istemez içim sızlıyor, dayanamıyorum.

"Dedene nasıl bu dille konuşursun sen?" diye sertçe soran Erdem dedeye masum çocuk gülümsemesiyle baktım. Tamam dedeciğim, sakin ol. Çöl devesi hayattan soğudu zaten.

"Ben bu olayı büyükanneme söyleyeyim, siz aranızda halledersiniz." dedikten sonra arka fondan thug life eşliğinde milyon dolarlık dedesine atar yapıp yürümeye başladı çöl devesi. Adam kalbini tutacak, sonra bir Türk filmi klasiği gerçekleşecek diye bekledim ama olmadı. Aksine, şu an Erdem dede yan tarafta duran otuzlu yaşlardaki kıza yemeğini arayan kertenkele misali bakıyor. Kıçının kılları kadayıf olmuş, hala karı kız peşinde. Tövbe estağfurullah...

"Hey..." dedim önden önden yürüyen Aras'ın koluna girip. İyice kolunu koluma doladı rezil. "Gidip bir yere mi otursak çöl devesi? Valla yoruldum."

Tam bu anda Aras'ın telefonu çaldı. Çöl devesi sol cebine inadına sağ elini sokup telefonu çıkardı.

"Efendim abi...

Ne zaman?

Abi emin misin? Sonra başımız belaya girmesin.

Sen öyle diyorsan...

Tamam geliyorum."

Telefonu kapatıp cebine koydu çöl devesi. Sonra da gülümseyerek bana baktı. "Üzgünüm Merinos." dedi. Gülümsemesini vakit kaybetmeden piç smayla çevirdi. "Seni kendimden mahrum bırakmak istemezdim ama gitmem gerekiyor." Al işte. Her yerden kendine bir pay çıkarmak zorunda zaten. Bir insan gram sevemez mi birini? Ben sevemiyorum abi çöl devesini. "Ya he Efsun. Sanki bilmiyoruz. İç sesinim ben, her şeyi bilirim." Tamam iç ses, yine sen haklısın. Tamam sus iç ses. Sus konuşma, neden biliyor musun? Çünkü inanırım...

Çöl devesine öfkeli bakışlarımı yollayarak önünde durduğumuz izdivaç binasından uzaklaşmaya başladım. Caddeyi geçip karşı kaldırıma çıktım. Kaldırım boyunca yürümeye devam ettim.

Aslında bazen şu çöl devesi çok iyi çocuk olabiliyor. Hani bilirsiniz, oturma organı Everest'e ulaşmış zengin çocukları vardır, çöl devesi onlardan değil. Bazen diyorum, tatliş çocuk ama kıl olmaktan alamıyorum kendimi. Yaptığı her şey batıyor. Bak yine sinirlendim.

Ben bunları düşünüp iç sesimin içimden bir yerlerden piç smayl yapışını izlerken arkadan biri omzuma dokundu. Çöl devesi sanıp hızla arkamı döndüm ama o değilmiş. Uzun, ince, saçlarını joleyle alnına yapıştırmış, parlak yeşil nike kullanan bir genç. 'Ne istiyorsun?' bakışı attım.

"Elli kuruş versene tırrek." dedi. Ben şok.

Elimi cebime atıp karıştırdım, beş kuruş bile bulamadım. Alacağın olsun anne, alacağın olsun baba, alacağın olsun Barış. Alacağınız olsun.

"Beş kuruşum bile yok." dedim ellerimi teslim olmuşcasına havaya kaldırarak. Genç şöyle bir baktı yüzüme, sonra diliyle elini ıslatıp alnına yapıştırdığı saçlarını düzeltti. Elini cebine atıp elli kuruş çıkardı ve bana uzattı.

"Al, ben sana vereyim." dedi. Ben daha da şok.

Şaşkınca aldım elinden elli kuruşu. Yüzüme bakmadan arkasını döndü ve parlak nikeları güneşte gözüme gözüme vurdurarak çekip gitti. Hala neden o elli kuruşu aldığımı bilmiyorum...

Domates Suyu Sever Misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin