BÖLÜM-1

31K 1.6K 426
                                    

"Kanka yapmasak mı ki?" diyip gözlerime beş yaşında çocuk gibi bakan zavallı arkadaşım Merve'ye güldüm. Elimi kutuya daldırıp çıkardığım domates suyunu bembeyaz elbiseye sürmeye devam ettim. Harbiden bende de yetenek varmış yani. Ne de güzel boyuyorum...

"Kanka belki başka elbisesi yoktur kadının" Tabi canım, kapıdaki son model araba da parasız olduklarının ve başka elbisesi olmayacağının göstergesi zaten.

"Kanka merak etme, elbise çok zengin bir sarı çiyanın. Bizim evi satsak onun pilatin sarısı saçlarının kuaför masrafına yetmez." Etrafa her zamanki masum kız çocuğu bakışlarımdan atıp elimi bir kez daha konserve kutusuna daldırdım.

"Efsun yeter kıpkırmızı ettin güzelim elbiseyi..." Ya bu kızla da cidden hiç iş yapılmıyor. Ne kadar korkak bir arkadaşım var benim. 'Haklı kız. Ama sen vazgeçmiyorsun ki. Zengin düğünündesin bir de utanmadan milletin elbisesine zarar veriyorsun' diye bana dil uzattıktan sonra dışarda yiyişen çiftleri görmüş yetmiş yaşındaki babaanneler gibi ağıt yakan iç sesimi duymamazlıktan geldim. Tabi sonra bir kez daha daldırdım elimi konserve kutusuna.

"Eveeet..." dedim ellerimi çırpıp şaheserime ünlü ressam bakışları yollayarak. "Müthiş olmuş. Resim hocam görseydi ne duygulanırdı."

Merve bana alayla güldü. Sonra hızla kolumdan tutup beni gelin odasının hemen yan tarafına bırakılmış yedi katlı pastanın arkasına çekti. İşaret parmağını dudaklarına götürüp 'sus' işareti yaptı. Ne olduğunu anlamadan sessizce beklerken yanımızdan bir görevlinin geçtiğini farkettim. Az kalsın yakalanacaktık. Bu arada ne kadar çok görevli var bu düğünde.

"Efsun hadi gidelim buradan valla korkmaya başladım." Tamam kanka tamam. Gidiyoruz işte. Gönül zevkiyle bir eğlendirmedin.

Düğün pastasına bir parmak atıp tadına baktıktan sonra Merve'nin kolundan tuttum. İnsanlara çaktırmadan bembeyaz sandalyeler ve masalarla döşenmiş zengin düğününün kenarından sıvışmaya çalıştık. Mutluydum çünkü elbiseyi berbat etmek ve düğün pastasında koca bir delik açmak mutlu olunmayacak şey değildi. Tam çıkışa birkaç metre kalmıştı ki gelinle damadın oturduğu sahnenin az ilerisindeki kocaman masayı farkettim. Masa çeşit çeşit yiyeceklerle döşenmişti. Pastalar, börekler, jöleler, dur bir dakika... Frambuazlı kurabiye mi o...

Parladığına emin olduğum gözlerimi karşımda bana 'gel, gel gel güzelim, gel hiç acımayacak...' diye kıvırta kıvırta şarkı söyleyen masaya diktim. Ellerimi birbirine sürtüp adeta avına yaklaşmış bir hayvan gibi garip sesler çıkartarak hedef yönünde ilk adımımı attım. Ne yapacağımı anlayan Merve arkamdan hızlı olmam için itmeye başladı. Benim olacaksınız sizi mükemmel şeyler...

Ağaçlara takılmadan kenardan gitmek epey zor oldu. Ama sonunda millete çaktırmadan sıvışa sıvışa cennet kokan masanın önünde durduk. Elimi hızla bir kurabiyeye attım. Frambuazlı her şey benim için yapılmıştır arkadaşlar.

"Bebeklerim benim, işte burdasınız. Her yerde sizi arıyordum..."

Evet doğru. Bu düğüne yalnızca bedava yemek yiyebilmek için gizlice katılmıştık. Fena halde zengin düğünüydü yani, öyle böyle değil. Yemyeşil ve kocaman bir alanda, bembeyaz masalar ve çiçeklerle doluydu her yer. Zengin kadınları da en az dügün yeri kadar güzeldi. Peki tamam güzel olup olmadıklarını bilmiyorum çünkü ben yalnızca zengin erkeklere baktım. Onlar da yani... Neyse.

Merve'yle birbirimize sırıtarak aşk yaşarcasına çikolataları yemeye devam ettik. Çenem bile çikolata oldu.

"Evet bayanlar baylar, şimdi huzurunuzda gelin hanıma sormak istiyorum. Siz Ayşe Yollu, Emre Ayerdem'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Domates Suyu Sever Misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin