"Günaydın kızım."
"He?"
"Günaydın diyorum, günaydın."
Evet, garip karşıladım çünkü evde Merve yoksa bana günaydın diyen kişi Cenk'tir. 'Günaydın kraliçem' diyip yavşak yavşak güler lakin şu an kendisi sıkıntılı bir şekilde yemek yiyor. Dünyanın sonu geliyor olmalı. Heyt be, dünyanın sonunu da benim kanımı taşıyan biri getiriyor anasını satayım.
Karşımda kocaman masada oturmuş aileme bakıp yeni uyandığım için henüz açılmakta zorluk çeken gözlerimi kutup ayısı misali parmaklarımla ovaladım. Kutup ayıları gözlerini ovalıyor mu bilmiyorum tabi.
"Bana kalırsa gidip yüzünü yıkamalısın Efsun. Çapaklı görüntün midemi bulandırıyor da." Kim bunu diyen? Kim? Söyleyin kim?
Aha. Tahmin etmeliydim. Hıyar kuzenim Barış. Bu çocuktan nefret ettiğimi daha önce söylemiş miydim? Evet mi? O zaman yine söylüyorum.
"Bana kalırsa da ağzının kenarındaki yumurtayı silmelisin. Vıcık vıcık ağzın midemi bulandırıyor da."
Söylediğime "Atışmayın. Otur yemeğini ye." diye karşılık veren teyzeme göz devirmeye çalıştım ama tabiki olmadı. Zaten göz devirmeyi anında başarabilen insanlarla hep gurur duymuşumdur. Benim göz bebeklerim kayboluyor, hortlağa benziyorum.
"Bir dakika bir dakika... Frambuazlı reçel mi o?"
"Evet. Sabah Aras geldi. Kendi evine alışveriş yaparken bize de yapmış. O poşetlerin içinden frambuazlı reçel de çıktı." diyip 'bu çocuğa kıl olmaya başladım haberin olsun' bakışı atan anneme pişmiş kelle gibi sırıttım. Canım Aras'ım ya. En sevdiğim. Tosunum benim. Bu çocuğu çok sevdiğimi daha önce söylemiş miydim? "Hayır kanka." O zaman şimdi de söylemeyeyim, adet yerini bulsun.
"Şşş, Efsun." Efendim iç ses. "Aras'ı bana yapsana. Abi müthiş bi çocuk." Sus iç ses, biri duyacak. "Dayanamıyorum o çocuğa. Koca istiyom al beni Aras alll!"
İç sesime melodili şekilde küfrettim. Masadaki yiyeceklerden rastgele atıştırıp, peki tamam, tabaktaki frambuazlı reçelin tamamını yiyip, tabağı da ekmekle sıyırıp sofradan kalktım. Arkasından atlı geliyormuş gibi bir hızla yemeğini yiyip odasına geçmiş olan Cenk'in kokusunu alır gibi onun çöplüğüne ilerledim. Bu sabah sevgili havucumda gariplikler seziyorum. Yemek boyunca yavşaklık yapmadı, cıvımadı. Hatta salamı havaya fırlatıp yüzüne yapıştırmadı bile. Düşünebiliyor musunuz? Yok, yok. Davranışları hoşuma gitmedi.
Tık-tık-tık...
"Öhöm öhöm, giriyorum."
"Girme mübarek girme!"
Tabiki söylenileni dinlemeyip ayı gibi daldım içeri. Daldım dalmasına da, gördüğüm şey pek hoş değil. Aslında hiç hoş değil. Hiç ama hiç değil.
Yok artık...
Ne yapıyorsunuz lan siz burada!
"Hasiktir..." dedim fısıltıyla. Cenk yüzünden geçen beş ton renge derin bir yutkunma ekleyip elimi tuttu.
"Abla..."
Yere baktığımda karşılaştığım görüntü bir yandan midemi bulandırırken kocaman olmuş gözlerimin çapağı çoktan açılmıştı tabi. Bu görüntüye çapak mı dayanır. Allah affetsin hepimizi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Domates Suyu Sever Misin?
أدب نسائيDİKKAT!!! Eğer elinde süt, kola, ayran, domates suyu tarzı içecekler varsa kitabı okumaman önemle rica olunur. Aksi takdirde güleceğim derken telefonununa yada bilgisayarına bu içecekleri püskürtürsen, sorumlusu kesinlikle kitap değildir! Pekala, iç...