17. Bölüm - Çırpınış

7K 377 18
                                    

Multimedia | Message to Bears - Daylight Goodbye

۵

Dün öldü, yarın kanıyor.

۵

Göz kapakları titreşerek açılırken şakaklarında hissettiği zonklama yüzünün gerilmesine sebep olmuştu. Gözleri aynı hızla geri kapanırken bedenini hareket ettirmeye çalıştı ve bileklerindeki o tanıdık baskıyı hissetti. Kahretsin, uyuyakalmıştı.

Sırtına batan sandalyenin rahatsız edici hissinden kurtulmaya çalışmayı uzun zaman evvel bırakmıştı. Kuruyan dudaklarının ardından çektiği tozlu nefes ciğerlerini tıkadığından öksürmeye başladı. Burada, bu şekilde geberip gidecekti.

Yutkunmadan önce diliyle dudaklarını ıslattı ve başını kaldırdı. Günlerdir yaptığı gibi bir kez daha göz gezdirdi etrafında. Kapının altından sızan cılız ışık aydınlatıyordu çevresini. Ne aydınlatmak ama, diye söylendi kendi kendine. Bacaklarını bile zar zor görebiliyordu.

Açlıktan midesi büzüşmüştü, bedenini eğebildiği kadar eğmeye çalışıyordu bu hissi bastırmak adına. Kulaklarına ulaşan guruldamaları göz ardı etmeye çalıştı. Bu lanet sandalyenin üzerinde çaresizce oturarak geçirdiği her saniye kendisinden biraz daha nefret etmesine neden oluyordu. Ali de bunu bildiğinden kendisini bu şekilde tutmaya devam ediyordu. Orospu çocuğu. Sinirinden ellerini yumruk yapmış, ayaklarını germişti.

Sonra aklına Yağız geldi.

Bütün kasları sakince gevşerken ifadesine pişmanlığın o puslu boyası hayat vermişti. Özlemi gözyaşlarına tutunup gözlerine hücum etti. Başını yukarı kaldırdı ve üzerinde uzanan karanlık tavana dikti bakışlarını. Ağlamayacaktı. Bu kendisine tekrarladığı birkaç cümleden biriydi. Saçma sapan gözyaşlarının kimseye, özellikle de kendisine hiçbir faydası yoktu.

Ne yapıyordu şimdi acaba? Uyanıp yanında kendisini bulamadığında ne yapmıştı özellikle? Onu bıraktığını mı düşünmüştü? Bu düşünce üzerine gözlerini devirdi. Yağız çoktan anlamıştı neler döndüğünü. Bulabilir miydi peki yerlerini? Mısra ile araştırmaya başlamışlardı belki de.

Burada böylece oturmaya devam ederken bütün ihtimalleri düşünüyordu. Beyni patlayacak gibiydi.

Çevresinde kol gezinen soğuk ulaşabildiği tüm gözeneklerden içine sızmaya çalışıyordu. Tüyleri diken diken olmuştu, ürperiyordu. Başını ağırdan ağıra sağa doğru çevirdiğinde yerdeki dağılmış tepsiye ve yemeklere gitti bakışları.

Acıkmıştı.

Kasılmaktan yorulan midesi karnında dev bir kütleye dönüşürken boğazına kadar tırmanan mide suyunu yutmaktan bitap düşmüştü. Doğru düzgün düşünemiyordu. Gözlerinin önüne düşen siyah perde, etrafındaki dünyayı daha da karartıyordu. Şu anda onları yere devirdiği için pişmanlık duymaya başlamıştı. Her gün ölmemesine müsaade edecek kadar bir şeyler getiriyordu bir adam. Fakat Ali'nin getirdikleri... tamamen güç gösterisi içindi.

Ardından suratını buruşturdu ve başını diğer tarafa doğru çevirdi. İyice saçmalamaya başlıyordu. Tek kırıntısını dahi koymayacaktı ağzına önüne koyulan yemeklerin. Açlıktan geberiyor da olsa Ali'nin suratında gördüğü öfke ve buram buram hissettiği kontrolsüzlük kendisine yetmişti. Mademki her şeyin ayaklarının önüne serilmesine alışmıştı, Zümrüt de öyle yapardı.

Sırtını düzeltmek için bedenini geriye doğru ittiğinde omuzlarından yükselen ses, yüksek sesle inlemesine sebep olmuştu. Nefes almak dahi tüm enerjisini yitirmesine neden oluyordu, göğsü her geçen saniye biraz daha yavaş inip kalkıyordu. Soluduğu hava, kendi nefesi olmaya başlıyordu.

ZOR KADIN : DÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin