Yıllarca yapılan hizmet, kazanılan savaşlar, orduya yapılan katkılar.. Hiçbirinin bir anlamı kalmamıştı artık. Çünkü Emre Bey kan kusuyordu. Hem de kendi milletinden, aynı şehirde yaşadığı bir hainin suikastiyle. Ölümünden birkaç saat sonra sessizce gömüldü. Geriye iki erkek oğul ve dul bir eş bıraktı.
O gece yönetimden kimse uyumadı. Saray Meclisi başkomutanlığın Hasbey Ertekin Bey'e verilmesini isterken ordu bu ismin Emre Bey'in yardımcısı Alp Keni Bey olmasını istiyordu. Saatler süren tartışma, karar ve konuşma sürecinden sonra Ertekin Bey başkomutan olmuştu. Karara göre Ertekin Bey destek kuvvetler gelene kadar hem Hasbey hem başkomutan olarak görev yapacak, destek geldiğinde İlteriş Noyan askeri liderliği, Kutaltuğrul Noyan yardımcılığı devralacaktı. Otuklu Başkomutanın kalesine geldiğinde kadehini kımızla doldurarak 3 adım arkasında duran Doğu kökenli esmer yaverine küstahça konuştu.
-Sana demiştim değil mi Yafes ? Arkanda Baykara'nın gücü olunca her şeyi yapabilirsin.
-Büyük birisin Beyim. Baykara Lepka'yı toprağı ettiğinde sana ödüllendirecek.
Yafes'in bozuk Türkçesi Ertekin'in sinirini bozmuştu. Odayı biraz daha göz gezdirdikten sonra tekrar yaverine döndü.
-Kutaltuğrul ve İlteriş yardıma geliyorlar. Buraya gelmemeleri gerek. Efendimizin yanına git ve gerekenlerin yapılmasını söyle. Ölüm haberleri ne kadar çabuk gelirse Lepka'nın o kadar erken düşeceğini de belirt.
-Emredersiniz.
İşleri halletiğini düşünerek büyük bir rahatlıkla sandalyesine oturup ayaklarını masaya uzattı. Şu ana kadar her şey onun için çok iyiydi.
Sonbahar son demlerini yaşayıp hava soğurken merhum Tuğrul Bey'in oğulları Lepka yolundaydı. 2 gün geçmesine rağmen yolu yarılamış, soğuk ve tehlikelere rağmen ciddi kayıp vermemişlerdi. Hava kararmaya yüz tutmuşken 1500 asker küçük gruplar halinde dağın tepesindeydi. Zorlu ve yavaşça ilerlemeleri devam ederken geniş bir çukura rastladılar. Çukurun içinde büyük bir yapının kalıntısı olduğu görülen taşlar vardı ve kenarları neredeyse 3 insan uzunluğundaydı. Kotan kardeşinin yanına giderek sordu.
-Sence buradan geçmeli miyiz kardeşim ?
-Diğer taraflar ya uçurum ya kötü zemin ağabey. Dağ yolu boyunca 2 asker öldü. Daha fazla gereksiz kayıp istemiyorum. Hem burası eskiden kaleydi. Çok da fazla korkulacak bir tarafı yok.
-Ya dedikleri gibi dağ silahşörleri varsa ?
-Güldürme beni Kotantuğrul. Uydurmadan ötesi olamaz. Hem birkaç hayduta boyun eğecek kadar zayıf değiliz biz.
En sonunda ipler yoluyla 1500 asker hafif yağmur eşliğinde çukura indi. Yolu yarıladıklarında yağmurun şiddeti artmış su seviyesi bileklerine kadar gelmişti. Önden giden 10 atlı çukurun sonuna gelmişlerdi ki çıkacakları yerde bir adam belirdi. Enteresan çığlıkları normal bir insan olmadığının kanıtıydı. Bunun bir saldırı olduğunu anlayan kardeşler hemen orduyu savunma pozisyonuna aldı. Atlılar atlarını bırakıp dikdörtgen biçiminde düzen alırken bir yandan kalkan duvarı kuruluyor, bir yandan okçular hazırlanıyordu. Kısa sürede dağ silahşörünün çığlıklarına daha fazla ve değişik tonda sesler eklenmiş, kaşla göz arasında çukurun etrafı çevrilmişti. Kotantuğrul Sancak'ı savaş düzeninin iç kısmına gönderirken yanına gelen kardeşine soğukkanlılıkla konuştu.
-Demiştim değil mi ? Savaş bitiminden sonra ordunun başına geçmeyi planlıyorum.
-Nereden çıktı ki bu deyyuslar ?!
-Burası dağ kardeşim. Burası onların evi ve her insan kendi evini avucunun içi gibi bilir.
Kutal ve yardımcı komutanları savunma pozisyonu almış askerlere emirler yağdırıyor, Kotantuğrul atının üstünde olan biteni gözlüyor, Sancak savunma safının en ön kısmına gitmek için çaba sarfediyordu. Bu kargaşanın içinde savunma safı aniden diz çöktü ve arkalarından beliren meşhur Kergit okçuları nokta atışlarıyla büyük balyozlarıyla çığlıklar atan dağ silahşörlerinin çoğunu uçuruma yolladı. Geriye kalan tüm dağlılar gözden kayboldu. Kısa süreli sessizliği yükseklikten aşağı düşen ve alevler içinde Türk ordusuna yaklaşan devasa taşların gürültüsü bozdu. Taşlar çarptığı askerlerin bazılarını eziyor, bazılarını yakıyor, bazılarını metrelerce savuruyordu. Düzeni bozulan ordu toparlanamadan yüzlerce dağ silahşörü saldırıya geçti. Binlerce savaşçının çarpıştığı alan şiddetini arttıran yağmur yüzünden suyla doluyordu. Sancak çarpışma başladığından beri 3 silahşör öldürmüş, babasını ve Bars'ı arıyordu. Önüne çıkan silahşöre kılıcını saplayıp yere gömdükten sonra bir anda önünde iri yarı bir silahşör belirdi. Kılıcının yokluğuyla beraber turuncu sakalları birbirine karışmış silahşöre bakarken iri adam balyozunu havaya kaldırıp Sancak'ı parçalara ayıracaktı ki ensesinden giren mızrak çürük siyah dişlerini ve kurumuş dudaklarını parçalayarak ağzından çıktı. Ancak adam yere düştüğünde kendine gelen Sancak mızrağı saplayanın Bars olduğunu gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sancak Han ve Noyanları
Historical FictionSHvN... Salt tarihi kurgu veya olayın değil, aşkın, kardeşliğin, nefretin, ihanetin, edilen yeminlerin, tanımadığı insanlarla tanıdığı düşmanlarına karşı bir olmanın öyküsü.. Okuduktan sonra her yerde Tuğrul kardeşleri, Sancak'ı, Bars'ı, Altınay'ı...