Uhhun bozkırın ortasında ağacın çok yağmurun bol olduğu eşsiz güzellikte bir köydü.Köydeki erkeklerin neredeyse tamamı hem savaşçı hem de çiftçi oldukları için güçlü ve dayanıklıydılar.Kadınlar ise ev işleri,yemek,çobanlık gibi kalan işlere yardım eder erkeklerin yükünü azaltırlardı.Sancak genç yiğit olmuş,Kotantuğrul'un saçına beyazlar düşmeye başlamıştı.Hem babası hem de ağabeyleri Uğur ve Tolga tarafından sürekli askeri eğitim alan Sancak yenilmez bir süvari yolunda ilerliyordu.Türkler için o dönemde at savaşlarda ve normal yaşamda olmazsa olmazdı.At sayesinde daha iyi savaşıyor,hızlı manevralar alarak düşmanlarını yanıltıyor,atlı okçulukla hasar almadan verebiliyorlardı.Uhhun'un asker sayısı artmış ve düşman devlet Swadyayla savaş ister olmuştu.Hele Sancak,Dancon'la konuştuğu o günü ve verdiği o sözü hala dün gibi hatırlıyordu.Kotantuğrul da Kergit Hanlığı'nı toparlamak ve ülkeyi eski haline getirme amacındaydı.Kısaca hepsinin bir hayali vardı ve bu tek yolla çözülürdü : Savaşla.
Sancakla birlikte Bars ve Altınay'da büyümüş,Altınay güzeller güzeli bir kız olmuş Bars kara yağız delikanlı haline gelmişti.Sancakla Bars çok sıkı dosttular.Hiçbir şey aralarını bozamazdı ya da onlar öyle sanıyordu.Sancak'ta Bars gibi yıllardır Altınay'ı seviyordu ama ikiside bu aşkı kendi içinde yaşıyorlardı.Ailelerin dostluğundan dolayı sürekli beraber zaman geçirmeleri Sancakla Altınay'ı kardeş gibi yapmıştı ve Sancak bundan nefret ediyordu.
Bir gün arkadaşlarıyla avdan dönen Sancak çadırın önünde annesiyle beraber kadınların yemek yaptığını gördü.Av grubu çadırın önüne geldi ve avladıkları hayvanları oraya bıraktı.Çok fazla ve çeşitli hayvanların olması köy kadınlarının iltififatlar etmesi gerektiğine işaretti.
-Heyt be aslanlar elinize sağlık !
-Bir kuş sütü eksik mübarek !
-Bu akşam dillere destan bir ziyafet çekeceğiz anlaşılan.
Sancak bu laflara tebessüm ederken kadınların arasında Altınay'ı gördü.Altınay o an Sancak'ın gözüne başka güzel göründü.Altınay o adını aldığı altın saçları,ay gibi güzel ve pürüzsüz yüzü,uzun ve kusursuz fiziğiyle köyün en güzel kızıydı.Sancak kadınların olduğu yerden uzaklaştı ve çadırın yanında çocukluktan beri çok sevdiği kayaya oturdu.Hem köyün hem ülkesinin hem de kendisinin geleceği hakkında düşünürken omzunda bir el hissetti.Arkasında dönüp baktığında o elin Altınay'a ait olduğunu görünce şaşırmış ve heyecanlanmıştı.Gözleri Altınay'a bakıyor ama zihinen kendi kendine konuşup kavga ediyordu.
-Sakın Sancak.Sakın aptalca bir hareket yapma.
-Altınay onu sevdiğini anlamamalı.
-Ya o da seni seviyorsa ?
-Saçmalama.Sevse saklar mıydı hiç ?
O uzun boylu güçlü iri yarı genç,altın saçların karşısında kedi oluvermişti.Çok geçmeden Altınay sessizliğe dayanamayıp konuşmaya başladı :
-Burada çok sıkıldım.Ormanı gezelim mi ? Hani o çocukluğumuzdaki ormana.
-Ta,ta,tabii olur.Olur tabii.
-Ne oldu Sancak ? İyi misin ?
-Yok,yok bir şeyim.Gidebiliriz.
Altınay bu beklediği cevaba yine de sevinmişti.Dudaklarını diliyle parlattı ve Sancak'ın yanında yürümeye başladı.Altınay da Sancak'ı çocukluktan beri seviyoru ama onun kendisine kız kardeşi gibi baktığını düşünerek içine saklıyordu.Bu yalnızlığı fırsat bilen Altınay Sancak'ın koluna girdi.Sancak'ın o beyaz yanakları aniden kıpkırmızı oluverdi.İkiside bir şey söylemeden devam ettiler.Bu sessizlik konuşmak istememekten değil söyleyeceklerini toparlamaya çalışmaktan oluyordu.Nihayet Sancak cesur olan taraftı.
-Altınay sana söyleyeceklerim var dur hele.
-Nedir Sancak ?
Sancak eliyle yan yatmış keresteyi göstererek oraya oturmasını söyledi ve devam etti.
-Altınay ben,ben sana bir şey açıklayacağım ama önce bir hiç tepki vermeden tamamen dinle.
-Dinliyorum Sancak ?
Tam kendinde o özgüveni bulmuş olan Sancak altın kadar hoş ve güzel sevdiğine açılacakken köyün gençlerinden Manas bağırarak koşuyordu.
-Sancak yetiş !
-Ne oldu Manas ? Soluk soluğasın.
-Ağabeyin Sancak.Vurmuşlar.
-Ne ?
-Swadya iblisleri bizim devriyeye pusu kurmuş.Tolga da devriyedeymiş.
Sancak duyduklarından sonra Manas'ın atını aldı ve son hız koşturmaya başladı.Gözlerinden istemsiz yaş akıyor,kalbi daralıyordu.Çok geçmeden köye vardı ve acı durumu gördü.Atın inlemesiyle herkes arkasına baktı ve Sancak'ı görüp başlarını eğdiler.O kadar hızlı gelmişti ki at çatlamak üzereydi.İnip kalabalıktan sıyrıldı ve ağabeyini gördü.Tolga kanlar içinde olsa da hala yaşıyordu.Pusudan sağ çıkan bir tek Tolgaydı.O da çok ağır yaralanmıştı.Sancak hekimlerden müsaade isteyip ağabeyinin yanına geldi.
-İyi misin ağabey ? Bir isteğin var mı ?
-Ben iyiyim aslanım.Tek isteğim bir an önce iyileşip onların karşısına çıkmak.
-Merak etme ağabey.Hepsinin zamanı gelecek.Güven bana.
-Sana ve Uğur'a güvenmediğim için ölmüyorum zaten.Yoksa bırakırım kendimi.
Tolga böyle bir ortamda bile kardeşine takılmış,ağabey kardeş gülüyorlardı.Tolga gülerken yaraları sızladığı için kendini istemeden sakinleştirdi.Hekimlerin gelmesiyle Sancak teşekkür edip oradan ayrıldı.İlk işi babasına gitmek oldu.
-İznin varmıdır beyim ?
-Gel oğlum müsaitim.
Sancak çadırdan içeri girdi ve hafif şekilde öksürerek babasının kendisine bakmasını sağladı.
-Hadlerini aştı bu kefereler baba.Artık akın zamanıdır.
-Sakın Sancak.Bu öfkeyle plan yaparsak bozguna uğrarız.
-Tolga'yı görmedin mi ? Ölümden döndü. Sebebi ne ? Koskoca bir hiç !
-Orduyu toparlayıp düzene sokalım.Savaş konuşmaya başlasın herkes.
Bu cevap Sancak için yeterli olmuş,istediğini almıştı.Swadyalı derebeyleri ufak kazançlar için sinirlendirdiği bu köyün krallığının sonu olucağından habersiz bir hamle yapmıştı.Uhhun köyü Tuğrul Bey'in öldüğü o devriye saldırısından sonra ilk defa Swadyalılarla savaşa girecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sancak Han ve Noyanları
Historical FictionSHvN... Salt tarihi kurgu veya olayın değil, aşkın, kardeşliğin, nefretin, ihanetin, edilen yeminlerin, tanımadığı insanlarla tanıdığı düşmanlarına karşı bir olmanın öyküsü.. Okuduktan sonra her yerde Tuğrul kardeşleri, Sancak'ı, Bars'ı, Altınay'ı...