Loş bir ışık...
Aşağı yukarı kırkı aşkın insan...
Hava tütsü... Hava amber, gül ve ter karışımı buhur kokusu...
Kendinden geçmişlerin hali...
Yarım sesle ve yürekten gelen nefesler...
Masum...
Ve kol kola, omuz omuza ta içlerden kopup gelen "Hû!.."
Tüm bu sahne yerle bir oluverdi bir anda...
Acı...
Ve yüreklere bıçak gibi saplanan feryatlarla doldu ortalık. Hayat donup kaldı bir anda.
Biz içeride zikir halkasındayken, koridorda gözlerini kapatmış sessizce o nefeslere ortak olma niyetiyle orada olan kadınların bağrışmalarıydı bunlar. Büyük bir darbeyle kırılmış neredeyse yarım asırlık dış ahşap kapı. Epey kalabalık postallar. Ezmeler... Üstüne basmalar... Vurmalar... Kırmalar... Dökmeler...
- Işıkları yakın!
- Kaldırın ellerinizi!
- Dizlerinizin üstüne çökün!
- Uzanııııınnn!..
- Ellerinizi başınızın üstüne koyun!
- Hadi acele edin!
- Sallanmayın...
Korkuyordum...
Babamın yanına sokuldum. Yüreğimle beraber tir tir titriyordu ellerim. Ve en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda ellerim koskoca bir boşluktaydı. Tutamıyordu minicik ellerimi babam. Başının üzerindeki ellerine bakıyordu gözlerim. Ne kadar ihtiyacım vardı şimdi ona... Ellerine... Babamın ellerine ihtiyacım olan ilk andı işte o an. İçim acıdı. Babamın içi acıdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Духовные"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu kadim sahnenin şahidisiniz. Varoluş arayışında görebileceğiniz en aydınlık buluşmaya bir de... Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda... Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere sunulmuş bir ödül... Sonsuz...