Endişe...

403 25 0
                                    

Demir sürgünün ruhumu derbeder eden o inanılmaz sesiyle ürktüm bir anda. Küçük yüreğimin yerinden çıkacak sandım o anda. Ağlıyordum hıçkıra hıçkıra. Artık kendime hâkim olamıyordum. Neyse ki başım babamın göğsündeydi bu sefer. Ellerim elinin içinde... Sarılabiliyorduk birbirimize. Ne teskin edici bir söz, ne "Sus! Yeter!.." ihtarı gelmiyordu babamdan. Bırakmıştı beni bana. Belki o da anlamıştı. Ben aslında hepsinin yerine ağlıyordum...

Kendime geldiğimde hıçkırıklarım yavaşlamış, dermanım kalmamıştı. Artık ağlayamıyordum bile. Sanki birer birer tükenivermişti gözyaşlarım. Epey yorulmuştum. Etrafımda olup bitenler dikkatimi çekmeye başlamıştı artık. Babamın arkadaşlarını süzüyordum tek tek. Çoğu yaşlı, piri fani dedeler... Bastonlarının topuzlarını avuçlarının içine gömmüş, sessizliğe bürünmüşler... Gözlerinde akıbetlerinin ne olacağını merak eden deruni endişeli bakışlar...

Hemen yanımda, sıcaklığını ve cennet kokusunu ömrümün sonuna kadar unutamayacağım Şeyh Hacı Osman Efendi. Onun yanında yüzündeki tebessümü bir an bile eksik olmayan Hacı Fazlı Efendi. Karşımızda ketum, sert mizaçlı ama bir o kadar da hassas ve merhamet yürekli Demirci Hacı Hakkı Efendi... Hayatın ve acıların bütün ağırlığı, yüzlerindeki deriiin çizgilere nakşolmuştu adeta...

Ve darbe günlerinden geriye kalan demir parmaklıklar arkası... Nezaret edildiğimiz yer, az önce zikir halkasındayken genzimi ve ruhumu okşayan o mis kokuyla kaplanmıştı. Her yer buram buram aşk kokuyordu artık. O temiz yüreklerin varlığı, o köhne yeri bile nurlandırmıştı. Şiddetin getirdiği gerginlikten sonraki durum tam bir huzurdu.

Sıvaları dökülmüş, kalın ve paslı demir parmaklıklar ürkütmüyordu artık ne onları ne de beni. İnanılmaz derecede çok güvende hissediyordum kendimi. Ve anlaşılmaz bir huzur kaplamıştı benliğimi. Şeyh Hacı Osman Efendi'nin o pamuk elleri bir an olsun başımı okşamayı bırakmadı. Bir eliyle bembeyaz sakalını sıvazlarken diğer eliyle saçımı, yüzümü, çenemi sevip durdu. Dudakları hiç durmuyordu. Sürekli bir yakarış. Sürekli bir yakarış... O anlarda elmacık kemikleri pembeleşmişti iyice. Tebessümlü nur yüzüyle sürekli süzüyordu dervişlerini...


KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin