Yine Yeniden...

91 10 0
                                    

Suskunluğumuzu bahçedeki çardağımızı aydınlatan lambaların yanması bozmuştu. Hemen fırladım yerimden. Efendi Hazretleri, biraz daha doğruldu. Elini yanındaki rahleye koyarak rahleden güç aldı. İkimiz de ışığın yandığı çardağa doğru baktık pencereden. Elini sallayıp bize gelin işareti yapan Kabakçının taa kendisiydi. Efendi'nin az önceki surat ifadesi gitmiş,çocuk masumluğunda sevinen bir yüz ifadesi gelmişti.

"Gel hele Can! Yaklaş..." deyip elini, omzuma attı. Zorlanarak da olsa kalktı birkaç hamlede. Bastonunu da aldı yanına.

"Tüpün altını kapat, unutma..." dedi ve hayret bırakırcasına bir serilikte dışarı çardağa doğru geçti.

İki âşığın buluşması ancak bu kadar olurdu. Sarıldılar. Dakikalarca hem de. İkisinin de yüzü gülüyordu. Bu durum beni de mutlu etmişti. Az önce mübareğin çok üzülmesine sebep olmuştum. Sözlerindeki acılık, ne kadar üzüldüğünün de ispatıydı. Haşladı mı beni, yoksa bir hesaplaşma mı yaptı kendisiyle?.. Ona da bir karar veremedim aslında.

Tedirginliğin ve korkunun getirdiği bir panik hissettim onda. Ya da yanılıyorumdur. Bilemiyordum. İçimde yaşadığım bu savaşa ortak etmek istemiştim Şeyhimi. Dermanım olsun istemiştim. Medet beklemiştim aslında. Bunun, bu şekilde açığa çıkmasını elbette istemezdim. Kırmak, incitmek, rahatsızlık vermek... Ama oldu bir kere. Yapabileceğim, geriye dönüp telafi edebileceğim bir şey yoktu artık. İç dünyamda Kabakçıyla olan bu mücadelemi hissetmişti oysaki Şeyhim. Rahatsızlıklarımın da farkındaydı. Bu biraz su serpiyordu yüreğime. Duyarsız olmadığını görmek bile yeterdi bana. Bilemiyordum... Belki de onun varlığını hissedemiyor olmam, daha da sarstı beni.

Az önceki istemeyerek yaşattığım olayın sonundaki Kabakçıyla ilgili sözleri, her şeyin farkında olduğunu gösteriyordu. Az da olsa huzura kavuşmuştum.

Kendisini, Kabakçıyla kıyaslaması ilgimi çekmişti. "O olsa..." Bunu sindirmem mümkün olacak mı bilmiyordum. Kabakçıyı kendisiyle kıyaslamıştı. Ve "o olsa yapmazdı bunu" demişti...

"Nasılsınız? Rahatsızlık vermedim umarım. Gecenin bu saatinde geldim ama.." dedi Kabakçı, çardaktaki sedire oturduktan sonra.

"Ne münasebet kurban olduğum! Sefa geldin, ne iyi ettin! Karnın aç mı? Kuralım mı sofrayı?" dedi Şeyhim coşkuyla.

"Yok Osman babam! Tokum. Çayınızı içerim amma..."

"Bizim çay sefamız da yarım kalmıştı değil mi Can? Bir koşu getiriver tüpü, çaydanlığı..."

"Tabi Efendim! Hemen..."

"Evlat!" diye araya girdi Kabakçı.

"Gelirken geniş bir tencere getir sana zahmet! Bir de testere..."


KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin