Terasta kuşlarımla hasbıhalleşiyordum. Yorgundum. Bir aydır evdeydim ve hemen hemen hiçbir iş yapmıyordum. Ama yorgundum. Efendi Hazretleri beni çağırmıştı. Biraz da haşlamıştı. Sonra yine kaybolmuştu. Bir aydır inzivada...
Dinlenemiyordu artık bünyem. Uykularım da durdurmuyordu zihnimdeki gürültüyü. Beynim olabildiğince yoğun, yüreğim bomboştu.
Bu sefer de böyle kalktım yatağımdan. Gecenin üçte ikisi geçmişti. İçimden hiçbir şey gelmiyordu. Sabah namazı vaktine kadar çıkmadım yatağımdan. Debelendim durdum yatakta. Sonra pencereye geçtim.
Dirseğimi pencerenin önündeki mermere yasladım. Daldım derinlere... Kolumun ağrısıyla kendime geldim. Vakit geçiyordu. Abdest almak için banyoya gittim. Su, kendime getirdi beni. Yüzüme üçüncü kez suyu vurduğumda iki el hissettim omuzlarımda:
"Abdestini al, beraber kılalım sabah namazını." dedi billur sesli Efendim.
Çok özlemiştim sesini, nefesini. Kanatlandım sanki o anda. Uçacak gibiydim. Tebessümle gözlerimi kıstım, başımı öne eğdim:
"Tabi efendim!" dedim...
Tam üç kere baştan aldım abdestimi. Sevincimden karman çorman oldum. Nihayet hazırlandım.
Misafirhaneye indim. Bu arada dikkatimi çeken bir şey vardı. Evin bütün ışıkları açıktı. Salonun her köşesinde tütsüler yanıyordu. Bahçenin bütün aydınlatmaları açıktı. Her yer ışıl ışıldı. Misafirhanenin yolu, bahçenin ortasındaki çardağın yanından geçiyordu. Çardağın bütün lambaları da yanıyordu. Çardağın tam ortasındaki masanın üzerinde de -çok enteresandı- sabah sabah bir kabak vardı. Bal kabağı... Gözlerimi ovuşturdum, bir kez daha baktım. Evet, gördüğüm doğruydu. Masanın üzerinde koca bir kabak."Alah Allah, Allah Allah!.." diye diye zar zor geçebildim oradan.
Sonunda misafirhanenin kapısına ulaşabilmiştim. Kapıyı açtım. İçeri girerken bir de ne göreyim! Mihrapta tuhaf bir adam... Onun azıcık gerisinde Şeyh Efendi. Bağdaş kurmuş rabıta halindeydiler. Bu zamana kadar Efendi Hazretlerinin yanındaydım. Hiç rastlamamıştım böyle bir sahneye. Efendi gibi büyük bir âlim varken, hiç kimse bu hadsizliği yapmaz, yapamazdı. O varken onun önüne geçemezdi. Hem de mihraba. Büyük bir şok yaşıyordum. Donmuştum adeta. Kızgınlık, şaşırmışlık, haddini bildirme duygusu, merak... Karman çorman olmuştum... Allak bullak olmuştum...
Şeyh Efendi'nin ferahlatıcı sesiyle toparlandım biraz. Ayağa kalkmış, kamet getirmeye başlamıştı. Bir yandan da eliyle beni işaret ediyordu. "Gel yanıma!" der gibi. Bu arada sünneti kılmadığımı hatırladıysam da hızlandım, Efendi'nin solunda saf tuttum. Efendi Hazretlerinin olduğu bir ortamda, başkasının imametiyle ilk defa namaz kılacaktım. Efendi, kameti bitirdi. Niyetimi ettim. Tekbir için imam efendiyi bekliyorduk;
"Allahu Ekber!"
Kendime geldiğimde misafirhanenin sedirindeydim. Yüzüm, gözüm, boynum, saçlarım sırılsıklamdı. Efendi Hazretlerinin mübarek tebessümünü gördüm gözlerimi açtığımda. Hemen doğrulmaya çalıştım.
"Sakin ol cann, acele etme!.."
Yavaşça dikildim. Toparlamaya başladım üstümü, başımı. Sersemlemiştim. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Az önce namaza duruyordum. Şimdi... Ya şimdi... Allah'ım, bendeki bu ne haldi böyle?
"Efendim ne oldum böyle?"
"Azıcık zamanı durdurdun cannnn!.. Yok bir şeyin. Baygınlık geçirdin biraz."
Neden... Neden ama diye düşünürken o ses çınladı kulağımda:
"Allahu Ekber!"
Evet ya o ses... Rabbimi kendime ilk kez bu kadar yakın hissetmiştim o anda. Daha doğrusu, Allah'ı ilk kez bu kadar yakınımda yaşadım. Allah'ın kendisini tatmıştı bütün duygularım. Anlatmak, anlatabilmek mümkün değildi... Kelimeler kifayetsiz kalır, dil aciz...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Spiritual"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu kadim sahnenin şahidisiniz. Varoluş arayışında görebileceğiniz en aydınlık buluşmaya bir de... Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda... Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere sunulmuş bir ödül... Sonsuz...