Tek bir cümle...

196 16 4
                                    

Buram buram toprak kokusu... Bu sabah hafif yağmur çiselemişti. Huzur dolu bir kahvaltı yaptık Efendi'yle bahçemizdeki çardakta. Bizimle beraber çardağımızın yanındaki göletteki ördeklerimiz de keyifliydi oldukça. Gerçi bu eve adım attığımdan beri tek bir günümde bile huzursuzluk yaşamamıştım. Sorunlu ve mutsuz olduğum tek bir gün hatırlamıyorum. Ve tüm yoğunluğuma rağmen ne bir yorgunluk ne bir bitkinlik... Mutluydum...

Geceden başlardı bizde günler. Sabah namazından önce inerdim bahçemizin bitimindeki evimizin arkasındaki misafirhaneye. Ne kadar erken gidersem gideyim, Efendi hep oradaydı. İki tarafında hafif loş yanan abajurların arasında. Bağdaş kurmuş, elinde tespih zikrederdi sessizce. Teheccüd namazından sonra rahleyi alıp Kur'an okumaya başlardım. O da bana döner, tilavetimi tekrarlayarak takip ederdi kıraati. Her sabah bir cüz Kur'an okurduk beraberce.

Sabah namazından sonra dinlenmeye çekilirdik. İki üç saat sonra ellerimle hazırladığım kahvaltıyı yapar, benim çatı katımdaki odamıza geçerdik. Düzenimizi mümkün olduğunca aksatmadan korurduk. Hemen hemen her gün derslerimizi yapardık. Arap Dili Ve Edebiyatına bu kadar hâkim bir insan her halde olamazdı. Ve bu bilgisini bu kadar sade ve anlaşılır aktaran... Kur'an tefsiri, hadis, akaid, siyer ve daha ne kadar ilim varsa... Tane tane, sindire sindire nakşetti zihnime yavaş yavaş... Hayata sevgiyle bakan bir insanın ilmi de sevgiyle olur, öğretmenliği de. Sözündeki tesir zihnime, bakışındaki şefkat yüreğime usul usul kazınıyordu adeta...

Derslerden sonra bahçemizde geçerdi zamanımız. Gelen gidenlerimizi misafirhanede olduğu kadar çardağımızda da ağırlardık. Keyifli sohbetler olurdu... Kalabalık bazen abartı derecesine ulaşırdı. Pek oturmazdım misafirlerin yanında. Nedendir bilmiyorum ama gelen misafirlerimiz ile olan sohbetlerinde hep bir tıkanıklık hissediyordum uzun zamandır Efendi'de. Hacı Anne ile olan sohbeti gibi değildi. Benimle ders yaparkenki coşkusu hiç yoktu. Akamıyordu bir türlü çağlayanlar olup. Ya da ben kendimce öyle zannediyordum. İzleyebildiğim kadarıyla konu ilim, bilgi olunca coşuyordu; açıyordu çiçekler gibi, saçıyordu inci tanelerini... Ama konu tasavvuf ve maneviyat olunca sonsuz bir sus pus vaziyetleri. Oysa kendi "Şeyh" idi. Bu işin zirvesindeydi. Garip bir durgunluk ve suskunluk hissediyordum onda hep...

Meclislerde ilim erbapları çok olurdu. Dünyanın birçok memleketinden ilimde yükselmiş kişiler gelirdi zaman zaman ziyarete. Müftüler, cami imamları hiç eksik olmazdı. Dini ilimlerle ilgili çok derin sohbetler yapılır, tatminkâr sonuçlara ulaşılırdı. Hayata bakışları, inançları, mezhepleri, siyasi görüşleri, makamı, rütbesi, zenginliği vs. ne olursa olsun, bunları o ferforje demir kapının dışında bırakarak gelirdi insanlar. Evinin kapısı da kendi gönül kapısı da sonuna kadar açıktı. O da verirdi. Elinde, zihninde, yüreğinde ne varsa... Tükenmek bilmeyen cömert bir hazineydi o...

Hayrandım her haline. Her tavrına âşıktım. Görebildiğim tek bir kusuru yoktu. Gözü kara bağlıydım Efendi'me.

Tüm bunlara rağmen aşamadığım, beynimi kemiren tek bir konu vardı: İlim meclislerindeki o coşku, tasavvuf sohbetlerinde hiç olmuyordu. Bir tıkanıklık yaşanıyordu. İş sarpa sarıyordu sanki. Çok büyük bir silsilenin son halkası olduğu herkesçe malum böyle bir "Şeyh", uzun zamandır yaşadığım bu evde tek bir kez olsun zikir halkası oluşturmamıştı. Sanki bir şeyleri unutturmaya çalışıyordu etrafındakilere. Ne adı geçsin, ne konuşulsun ne de bahsi geçsin istemiyordu sanki.

Ev halimiz ve yaşantımız da bu anlayıştaydı. Nihayetinde ben onun bir evladı olduğum halde ne bayramda ne seyranda hiç öptürmemişti elini. Gelen gidenler arasında dikkatimi çeken en önemli ayrıntı da buydu. Çok enteresandır, sadece iş adamları ve siyasetle uğraşan insanlara elini öptürürdü bir tek. Kıskanırdık çoğu zaman o el öpenleri. Garip..!

Tasavvufa dair tek bildiğim, gördüğüm; babamın da içinde bulunduğu artık ömürlerinin son demlerini yaşayan az sayıda ihtiyar dervişle perşembe geceleri yapılan zikirlerdi. İçinde tek bir tasavvuf sohbetinin olmadığı zikir halkaları... Sadece Anadolu Yakasının küçük bir mahallesindeki yaşlı insanların katıldığı küçük bir zikir halkası...

Oysa burada yaşadıklarım ve şahit olduğum güç, bambaşka bir gerçek... Şeyh Hacı Osman Efendi ile ilgili tek ve dev gibi bir tezattı bu bendeki. Günden güne büyüyen ve beni etkisi altına alan içimde şüpheler uyandıran ve beni kasıp kavuran, gittikçe inanılmaz derecede büyüyen fitnem...

Kafam yine dalmıştı bu durumlara. Belki de ilk defa sorgulamaya başlamıştı bir şeyleri zihnim. Tutarsızlığın adını koyamıyordum bir türlü. Bu düşüncelerimi katık yapmıştım o güzelim kahvaltı soframızda. Ara ara yağmurla toprağın buluşmasından sonraki o muhteşem kokuyu çekiyordum genzime, ara ara etrafımızdaki ördeklerin çıkardığı seslerin musiki tadındaki huzuruyla rahatlıyordum ancak. Mübareğin yüzündeki o nura daldıkça da unutuyordum her şeyi, kopuyordum hayattan. O bambaşka bir aydınlık... Huzurun ve dinginliğin dışa vurumuydu Efendi'nin yüzü adeta. Saatlerce bakabilirdim yüzüne, hipnoz olmuşçasına... Kendimden geçmişçesine...

"Çayım bitti Cannn!" diye bir ses... Kendime geldim işte o anda.

"Tabii Efendim, hemen... Dalmışım kusuruma bakmayın." dedim. Kalktım, masanın yanındaki küçük tüpün üzerindeki çaydanlığı aldım. Belimi doğrulttum. Tam masaya dönerken evin içinden acı bir feryat:

"Hacı Anneeeeeeeeee!.."

Elimden fırlayan çaydanlığın sesi, evden gelen feryat, ördeklerin bağrışmaları... Hepsi birbirine girmişti. Panikledim birden. Elim ayağım birbirine dolandı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemedim o anda. Efendi usulca ayağa kalktı yerinden.

"Gel Cannn!" dedi. Elimi tuttu. Yürüyordu ama koşarcasına hızlıydı.

Hacı Anne'nin odasına girdik. Fatma Teyze ağlamasındaki sesini kısıklaştırdı iyice. Hıçkırıyordu. Yaklaştı Efendim hayat arkadaşına. Yanına diz çöktü yavaşça. Ellerini tuttu. Öptü. Sonra yavaşça ellerini bıraktı yan tarafına doğru. Yüzünü sevdi. Yutkundu. Tek bir cümle süzüldü dudaklarından:

"inna lillâhi ve innâ ileyhi râciûn"...



KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin