Artık Efendi Hazretleriyle ders yapmıyorduk. Çok sağlam temeller atmıştı. Bundan sonrası bana düşüyordu her halde. Sürekli okuyor, araştırıyordum. Sayısız kitap vardı kütüphanemizde. Hepsi elimden geçiyordu zamanı geldikçe. Tefsirleri anlamaya, hadis külliyatlarını ezberlemeye devam ediyordum. Didik didik ediyordum her konuyu. En küçük ayrıntı, havada kalmamalıydı. Takıldığım her ne varsa bulmadan, öğrenmeden geçmiyordum. İslam Tarihindeki tüm olaylar, tüm ayrıntılar... Satır atlamadan araştırıyordum her bir şeyi. Her âlim, her fikir akımı, her mezhep görüşleri dikkatimi çekiyordu. Sünger gibiydim. Çekiyor, içselleştiriyordum. Geceler yetmez olmuştu. Günler, benim için biter olmuştu hemencecik.
Her nedense ilahiyat fakültesine gitmemi istememişti Efendi Hazretleri. İmam Hatip Lisesini bitirmiştim zar zor. Babamın vefatından sonraki geçen bu bir yıl, bir film şeridi gibi hızlandırılmış hayat gibi gelmişti bana. Yaşadığım iki acı imtihanımdan sonra geçirdiğim bu hızlı süreçle birlikte yepyeni maceralar beni bekliyordu.
Şeyh Hacı Osman Efendi'nin emriyle, liste olarak verdiği bazı isimlerle görüşüp vekil vaizlik yetkisi almıştım. Yine onun emriyle Anadolu'nun birçok yerindeki camilerde Cuma vaazları veriyordum. Gittiğim yerlerde Efendi'nin daha önce verdiği isimlerle görüşüyor, zikirler ve ev sohbetleri yapıyordum. Bu zaman zarfında hiç İstanbul'a dönmedim. Son kaldığım yerden Efendi'yi arıyor, bir sonraki hedefe yönlendiriliyordum. Dedim ya, çok çok hızlandırılmış bir sistemin içine atılmıştım. Aynı anda birçok şeyi bir anda yaşıyordum. Hayatın gerçeğiyle yüzleşiyordum. Tanımaya, anlamaya çalışıyordum... Gelen sualler, çoğu zaman ne kadar toy olduğumu da ortaya çıkarıyordu ilk başlarda. Birçok sorunun cevabı kitaplarda yoktu. Hayatın kendisindeydi bu cevaplar. Algılamakta zorlandığım durumları geçiştiriyordum büyük bir ustalıkla. Zordu aslında çok zordu. Hiç okuduğum kitaplarda anlatıldığı gibi değildi hayatın kendisi. Yaşadıklarımı düşünmek, anlamak, sorgulamak ve cevaplarını bulmak istiyordum aslında. Ama buna fırsat da bulamıyordum işin gerçeği. Gündüzün yoğunluğu, gece dermansız bırakıyordu beni. Sızıyordu bir yerde beynim, bünyem. Sabah tekrar aynı hengâme... Sadece yaşıyordum tüm bu olanları. Olanlarla ilgili tek bir tefekkür ortamım olamıyordu. Sanki şu deniliyordu: "Yaşa, gör... Sadece yaşa..."
Bu arada maneviyat diye bir şey de kalmamıştı bünyede. Gösterilen ilgi ve sevgi başımı döndürmüştü çoktan. Kendimi bir şey zannetmeye başlamıştım... Ne büyük bir tehlikeydi bu durum benim için. Ki beni kendime getirdi Efendi son telefon görüşmemizde. Az kalmıştı uçurumdan yuvarlanmama. Beni bu uçurumun kenarından ya çekip almasaydı Efendi Hazretleri. Bunu da görebiliyordum. Ama o kutlu el, yine tuttu çekti beni güvenli limana.
"Artık yeterli Cannn! Dön gel gayri, özledim..."
![](https://img.wattpad.com/cover/50835129-288-k594599.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Spiritual"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu kadim sahnenin şahidisiniz. Varoluş arayışında görebileceğiniz en aydınlık buluşmaya bir de... Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda... Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere sunulmuş bir ödül... Sonsuz...