Varoluş...

192 12 11
                                    

Tanyeri ağarırken uyanmıştım. Derin, kesintisiz ve huzurlu bir uyku çekmiştim. Çok dinçtim. Yorucu ve yıpratıcı süreç artık geride kalmıştı nihayet. Kendimi çok iyi hissediyordum. Yüzümü yıkarken baktığım ayna, daha şimdiden birkaç yaş gençleştiğimi söylüyor gibiydi bana.

"Demek Kabakçının gençliğinin ve dinçliğinin sırrı burasıymış." diye söylenmeden edemedim kendi kendime. Öyle ya, aynı yaşıttaki arkadaşı Osman Efendi'den en az on beş-yirmi yaş daha genç ve dinç duruyordu.

Ağaç evin terasına çıktım bu düşüncelerle. Dünkü parça parça izlediğim güzellikler şimdi bir bütün olarak gözlerimin önündeydi.

"Burada hiçbir şey yapmasa da uçar insan her halde." dedim içimden. Özene bezene yaratılmıştı buralar. Bir güzele büyülenmenin ve bu güzelde tutuklu kalmanın ne demek olduğu aşikârdı artık bana. Âşık olmuştum...

Ortalık tenhaydı. Hamarat Anne'nin kahvaltısı gerçekten de nefisti. Bu kadarını hiç beklemiyordum işin doğrusu. Sofra doğal tabiat sergisi gibiydi. Lezzetleri, kokuları bambaşkaydı.

Gün boyu dolaştım. Bütünleşme sürecini çabuk atlatmak, buraları içselleştirmek ve yabancılıktan bir an önce kurtulmak istiyordum. Sahili boydan boya dolaştım. Çıplak ayaklarımı denizin dalgalarıyla buluşturdum. Birkaç taş sektirdim denizin suları üzerinde. Toprakta yürüdüm çıplak ayaklarımla bir süre.

Ahırdaki hayvanlarla tanıştım. Koyunları, kuzuları sevdim. Sırtımı dayadım, yüzyıllardır ayakta duran ağaçların gövdelerine. Kuş sesleriyle eğlendim. Etrafımdaki çiçeklerle böceklerle elleştik, oynaştık bol bol. Her şey çok güzeldi şimdilik. İnsansız hayat hoşuma gitmeye başlamıştı sanırım.

İkindi namazını bitirmiştim ki dışarıda bir hareketliliğin başladığını fark ettim. Sesler odama kadar geliyordu. Terasıma çıktım. Buradan her şeyi net bir şekilde izlenebiliyordum. İnsanlar, yavaş hareketlerle ama ince bir telaşla uğraşıyorlardı. Bir kısım insanlar da mutfak bölümünde sohbet ediyorlardı. En alt kademedeki evlerin önünde bulunan göletten itibaren minderler döşeniyordu yerlere. Bu minderler, tam ortadaki en büyük çardakla bütünleşiyordu. Çardağın üzerindeki lambalar daha şimdiden yakılmıştı. Canlılığı hissedebiliyordum. Akşama bir şeyler olacağı aşikârdı. Meraklanmaya başlamıştım.

"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu

kadim sahnenin şahidisiniz.

Varoluş arayışında görebileceğiniz

en aydınlık buluşmaya bir de...

Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda...

Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere

sunulmuş bir ödül...

Sonsuz huzur...

Müjdeler olsun..."

diye başladı sözlerine Kabakçı...

Evet... Tüm bu koşuşturma şu anda içinde bulunduğum ortam içinmiş meğerse. Burada toplanan insanların heyecanla beklediği şey, Kabakçının yapacağı sohbetten başka bir şey değildi. Çok heyecanlıydı herkes. Dingin ve huzurluydu hepsi gördüğüm kadarıyla. Kadınlı erkekli grup, bağdaş kurmuş can kulağıyla dinliyorlardı hatibi.

Çardağın uç tarafına yakın bir yere denk gelen iri gövdeli ağaca sırtını yaslamıştı Kabakçı. Kendini dinleyenlerin gözlerinin içine derin derin bakarak konuşmasına devam etti. Tane tane... Yavaş yavaş...

KÖRDÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin