Gün batmak üzereydi artık. Terasımda kuşlarımla hasbıhalleşiyorduk. Bir yandan önlerindeki rızıklarını yiyorlar, bir yandan da beni dinliyorlardı. Üzerimdeki atalet, beni de rahatsız etmeye başlamıştı artık. Hemen hemen hiçbir şey yapmıyordum. Benim için dünya, dönmüyordu sanki. Hayat durmuştu. Ben de ayak uyduruyordum bu sessizliğe. Biraz da yorulmuştum sanki. Hayır hayır, epey yorgundum...
Şeyh Efendi, inzivaya çekileli yirmi beş günü geçti neredeyse. Her sene bu içe çekiliş olurdu kesintisiz. Ama en fazla on gün sürerdi. Bu on gün, su gibi akıp giderdi. Bu seferki yokluğu, çok acıtıyordu beni. Hepten yalnız hissediyordum kendimi. Sanki kendisiyle beraber beni de içime itti.
Bahçedeki misafirhaneye kapanmıştı her sene olduğu gibi. Fakat bu sene tam bir sessizlik hâkimdi evimizde. Yardımcıları yollamış, ferforje demir kapıya bir tabela astırmıştı: "Yokuz..."
İç âleminde nerelerde geziniyor, hangi duraklara uğruyor, neler yaşıyor bilemiyordum. Ama bildiğim bir şey var ki; Hacı Anne gitti gideli Efendi de gelemedi bir türlü buraya. Ya bu ayrılık Efendi'yi çok sarsmıştı, toparlayamıyordu kendini ya da kendinde hiç değildi de Hacı Anne için ayakta duruyordu. O gidince de aslına döndü.
Hiç ağlamadı Efendi, cenazede. Onun adına birçok hayır hasenat yaptı. Gizli gizli... Kimseler ne gördü ne hissetti. Çok sanatsal incelikte düşüncelerine şahit olmuştum bu süreçte. Gelen gidenle yoğun bir şekilde ilgilendi. Son bir gayretle, insanüstü gayret gösterdi bu hizmetlerde. Sevgili eşine olan son görevleriydi bunlar. Her şey tamamlandıktan sonra sustu... Bir daha hiç konuşmadı eski coşkusuyla.
Bu susuş, tam üç sene sürdü. Evet... Hacı Anne gideli üç sene olmuştu. Dile kolay üç sene. Hacı Osman Efendi bu üç senede hep suskundu. Gelen misafirleri bir bahaneyle gönderiyordum. Dermansız bir insana yapılabilecek en büyük zulüm gibi geliyordu gelenleri huzura çıkarmak.
Sürekli dalgındı. Yorgundu. Keyifsizdi... Çok sevdiği ve hiç vazgeçmediği çay bile onu heyecanlandırmıyordu. Ara sıra yoklamak için güzel bir çay demleyip giriyordum odasına. "Yok." Demiyordu çaya. Bir bardak çayı buz ediyordu dalgınlıktan. Elindeki çay bardağını unutuyordu. İçeceği çayı hatırlamıyordu. Sanki bu âlemde değildi. Başka hülyalardaki hayatı buradan daha cazipti demek ki, bir türlü buralara dönemiyordu.
Zayıflık deyip geçemiyorum bu durumuna. Kaybettiği eşidir. Çok sevdiğidir. Anlıyordum. Ama bir insan, hele böyle bir insan, bu kadar yıpratıcı ve bu kadar uzun bir süreç yaşamamalıydı bence. Hayatın mengenesinde ezilmiş, çilenin ve meşakkatin her türlüsünü bir şekilde tatmış bir insan hayat karşısında pes edip bu kadar çökmemeliydi. Bu kadar dirençli, bu kadar dirayetli ve bir o kadar da ketum bir insan, eşini kaybetti diye gözlerimizin önünde bu kadar yıkılamaz, eriyemez, kaybolamazdı.
Başka bir şeyler olmalıydı bilemediğim, anlayamadığım. Kesinlikle olmalıydı... Efendi Hazretlerini tanıdığım günden bu yana onunla ilgili hep bir taş vardı kafamda yerine koyamadığım. O taş, hep havada duruyordu sanki. Tam bir bütünlük sağlayamıyordum izlenimlerimde. Duygularım zaten "Kesinlikle..." diyordu. "Efendi bu değil." bence diyordu. Efendi bambaşka biri. İlimdeki üstatlığı kadar belki de hayat sahnesindeki tiyatro becerisi de çok güçlüydü. Yetenekliydi. Dedim ya; bir yerlerim hep boşluktaydı onunla ilgili. Bu kopuşları da belki ondandı. Artık oynayacak mecali kalmamıştı rollerini. Gerçekler açığa çıkacaktı ve belki de o kafamdaki dolduramadığım boşluk bu zamanda dolacaktı.
Sonra tövbe ediyordum bu düşüncelerimden. "Vesvesedir." deyip geçiştiriyordum bu hallerimi. Fakat geçiştirmeye çalıştığım şey, sadece düşüncelerimdi. Duygularım ayan beyan dipdiri duruyordu öylece. Hatta bu düşüncelerimin vesvese olduğuna direttikçe içerdeki duygular güçleniyordu. O bütünün küçük bir parçası olan taş, büyüdükçe büyüdü. O kadar büyüdü ki Efendi'yle alakalı bu duygularım, Efendi'ye olan muhabbetimin üzerine çullanmaya başladı hep birden. Çok yaralıydım. Çok yıpranıyordum. Dile getiremiyordum. Soramıyordum. Paylaşamıyordum. Bekliyordum. Sadece beklemekle yetiniyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
Духовные"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu kadim sahnenin şahidisiniz. Varoluş arayışında görebileceğiniz en aydınlık buluşmaya bir de... Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda... Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere sunulmuş bir ödül... Sonsuz...