D-7

27.3K 969 23
                                    

Dar koridorlarda ilerlerken aşırı yüksek bas sesi ve odalardan gelen çığlık sesleri ile başım dönüyordu. Bir an bayılacağımı sandım. Nefes almakta zorlanıyordum. Sağ elimle duvardan destek almaya çalıştım fakat elim kaydı ve dengemi kaybederek yere kapandım. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Alkol ve uyuşturucu yüzünden başım dönüyor, biraz önce Anıl'ın dudaklarıma yaptığı her sert dokunuş ile şişen dudaklarım yanıyor ve bu fikir aklıma geldiğinde yaşadığım tiksintiyle midem bulanıyordu. Hayır, ben böyle biri değildim.

Bir kaç günde ne olmuştu da değişmiştim ? Alt tarafı bir piç bana sürtük dedi diye mi yaşıyordum bunların hepsini ? İlk öpücüğümü bile bana hakaret eden birine vermiştim. Bu öpücükle de sınırlı kalmamıştı. Gereğinden fazla fiziksel temasta bulunmuştuk. Tamam en son yaptığım şeyle gurur duymuştum ama her şey bir yere kadardı. Geri çekilmem gereken yerde daha çok üstüne gitmiştim ve eminim ki bunun bedelini fena ödeyecektim.

Peki ya o odaya gelmeseydi ? Belki de dediği gibi şu an Berke'yle geçirdiğim zamanın pişmanlığını yaşayacaktım. Ya şimdi pişman değil miydim ?

Ağladığımı elime düşen gözyaşlarını hissettiğimde fark ettim. Bir süre sonra duvara iyice sinip başımı ellerimin arasına aldım ve engel olamadığım hıçkırıklarımla sarsılarak daha şiddetli ağlamaya başladım. Girdiğim yolun bir çıkmazı yoktu. En çok kalbimi parçalayan şey ise yaptıklarımdan zevk almamdı. Evet pişman olabilirim ama bu zevk almadığım anlamına gelmez. Belki de Anıl haklıydı. Ben buydum, sürtüğün teki.

''Seni ne zaman görsem ağlıyorsun Bayan Melankolik. Biraz gülümsemeye çalışsan diyorum.''

Sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdiğimde ağlamaktan kızaran gözlerim şokla açılmıştı. Ne zamandır yanımda oturduğunu bilmediğim bu çocuk, o gün ormandaki çocuktu. Benim aksime o mutlu görünüyordu ve gamzelerini ortaya çıkaracak şekilde gülümsüyordu. İstemsizce dudaklarımda oluşan tebessümle gülüşüne karşılık verdim.

''Sana da merhaba Bay ben-ümitsiz-vakaları-gülümseten-çocuk.''

Söylediğim üzerine kısa bir kahkaha patlattı. Gülerken küçülen gözleri sanki saf neşeyle doluydu.

''Ümitsiz vaka ha ? Sana bir sürü isim takmıştım ama düşündüklerimin arasında kesinlikle bu yoktu''

Düşündüklerim derken ? Bir de oturup bana takma ad mı düşünmüştü ? Ah, ya bu çocuk gerçekten işsizdi ya da benden daha beter bir ümitsiz vakaydı.

''Ee ne arıyorsun burada ?''

''Kardeşimin kıçını toplamakla meşgulum. Sen duvar köşelerinde ne halt ediyorsun ?'' 

Bunu sorduğunda histerik bir kahkaha attım. Gerçekten duvar köşelerinde ne bok yiyordum ben ?

''Ben de birilerinin kıçımı toplamasını beklemekle meşgulüm ve o birileri de teşrif etmiş bulunmakta.''

Cümlemin yarısında Azra koridorun en ucundan bize doğru yürümeye başladı. Gözleriden endişe okunuyordu. Buna sevinmeli miydim ? En azından birileri beni umursuyordu. 

''Lanet olsun Asena kaç saattir seni arıyorum hangi cehennemdeydin ?! Ben senin için yakışıklı garsonumu oradaki sürtüklerle baş başa bırakayım sen gel burda elin-'' 

Azra'nın gözleri yanımdaki çocukla buluştuğunda, sözleri havada asılı kalmıştı. Sanki buraya neden geldiğini unutmuşçasına sadece çocuğa bakıyordu. Çocuğun da gözleri parlayarak Azra'ya baktığını gördüğümde aralarındaki elektriği hissetmek kaçınılmaz olmuştu. Bu arada çocuk çocuk deyip duruyorum cidden bu çocuğun adı neydi ?

Azra tekrar konuşmaya başladığında düşüncelerimden sıyrıldım.

''Şeyy..ben öyle..yani..''   

Arkadaşımın kelimeleri bir araya getiremeyerek kuramadığı cümle üzerine gülmemek için dudağımı dişledim. 

''Merhaba ben Ata''

Demek ki gizemli çocuğumuzun adı Ata'ymış..Ben ara ayağa kalktığını bile anlamadan o elini Azra'ya uzatıp kendini tanıtmıştı. Azra'nın aksine Ata gayet sakindi ve yüzünde çarpık bir gülümseme vardı. Bu gülümseme bana Anıl'ı hatırlatmıştı. Sahi acaba o şu an ne yapıyordu ? Umarım ellerini sıkı bağlamışımdır da çabuk kurtulamaz hayvan herif. Ben de nasıl bir insansam çocuktan nefret ediyordum fakat aynı ölçü de ona aşıktım. Bu bana acı veriyordu. Mazoşist miyim neyim anlamadım gitti.. Azra'nın eli Ata'nınkiyle buluştuğunda onun da yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.

''Memnun oldum ben de Azra''

Kim derdi ki Azra'nın bir erkeğin yanında bu kadar gerileceğini. Daha kızı tanıyalı iki gün bile olmamıştı ama sanki onu uzun yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum. İçimde ona karşı olan sevgi bambaşkaydı. 

Onlar aptal aptal birbirlerine gülümseyerek bakarken ben de onları yerde oturmuş salak salak izliyordum. Birden mideme giren sancıyla inledim. İkisi de kafalarını bana döndürmüştü. Yerimde doğrulup ayağa kalktım ve nefes almaya çalıştım fakat midem daha da bulanmaya başlamıştı. Elimi ağzıma götürerek tuvalete koştum ve daha fazla dayanamayıp kusmaya başladım. Ah tabi bir bu eksikti. İçimde ne varsa çıkartmıştım resmen ama hala midemin bulantısı geçmiyordu. Elimi yüzümü yıkadım ve tekrar koridora çıktığımda Ata'yla Azra'yı endişeli bir şekilde beni beklerken buldum. Tabiki de ilk soru bombardımanı Azra'dan gelmişti.

''İyi misin ? Bir şeyin var mı ? Keşke içki içmeseydin. Başka bir şey içmedin değil mi ?''

En son sorusu dikkatimi çekmişti. Başka bir şey derken neyden bahsediyordu ? Lütfen uyuşturucu olmasın çünkü ona içtim diyemem. Hele ki Ata'nın yanında. Ben uzun bir süre cevap vermeyince bu sefer konuşan Ata olmuştu.

''Bence bir doktora gidelim.''

Bunu demesiyle başımı şiddetle hayır anlamında sallamam bir olmuştu. Onlar bana şaşkın bir şekilde 'neden ?' dermiş gibi bakınca çaresizce konuşmaya başladım.

''Doktora gidemeyiz çünkü ben o tozlardan kullandım''

Azra'nın '' Neee ?!'' diye cırlaması koridoru doldururken karşımdaki iki kızgın suratın da beni çok hırpalamaması için dua etmeye çoktan başlamıştım. Tabi dualarım ne kadar kabul olursa...

DeğişimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin