Ölümcül Yol

11 2 1
                                    

 "Bu zamanlarda ne kadar hızlı güçlenirsem iyidir, o yüzden tehlikeli yolu seçiyorum." diye 1.ci yolu seçti Berd. Bu kararı üzerine Muster hoca güldü. "Hocam, ne oldu? Yoksa size göre yanlış mı düşünüyorum?" diye sordu hocasına. "Gülmemin sebebi seninle yapacaklarımızı düşünmem." diye yanıtladı. Berd, şaşkın bakışlarla öylece bakakaldı. Acaba bu cümlesinde ne demek istemişti? Ne yapacaklardı? Bu nasıl bir yoldu?

Aklında bir sürü soru vardı ama sorsa yanıt alamayacak gibi hissetti. Bir cümlesiyle kafası karışan Berd'i biraz aydınlatmak için "Şimdi beni dikkatlice dinle, turkuaz gözlü." diyerek yönünü ona döndürdü. "Bir ruh muhafızının hızlıca seviye atlaması için kendisinden oldukça güçlü bir ruh muhafızıyla düello yapmasıdır. Tabi bir düellodan ne olacak diyebilirsin fakat bu kadar basit değil. Eğer düelloyu kaybedersen ya tüm ruh gücünü kaybedersin ya da yaşam enerjini ve düello ettiğin kişi ölümcül saldırı yapma hakkı vardır, aynı şekilde sende de var. Sen Gorro seviyesine hızlıca geçmek istiyorsan  beni  yenmelisin. Aksi bir durumda ne olacağını ben bile bilemem, Berd." dedi. Duyduklarıyla birçok sorusuna cevap buldu lakin bakışları daha da şaşkın bir hal aldı. Çünkü ölme ihtimali oldukça yüksekti ve ölürse her şey son bulurdu. "Dur bir dakika! Onun özel gücü yok ki. Beni insan haliyle asla yenemez." diye düşündü. Bu düşünce ona çok mantıklı geldi. Gülümseyerek "Kolay olacak gibi, şimdiden Gorro oldum." dedi kendinden emin bir şekilde. Sakin bir durumda konuşan Muster hocası bir anda sertleşti.

"Beni hafife alıyorsan şimdiden düello yapacağımız yere gidelim istersen. Kolay lokma isem birkaç dakikaya halledersin zaten. Ne diyorsun?" dedi o sert surat ifadesiyle. Bu sertliği üzerine eşi ona bakarak "Bu kadar sert olma hayatım. Benden başka kimse senin Osro olduğunu bilmiyor, o yüzden öyle düşündü." dedi. Eşinin konuşmasından sonra ona hak verip sakinleştirdi kendisini. Sonra parmaklarını kıtlatarak "Affedersin Messe, bir an için başkalarına söylemediğimizi unuttum." dedi.

Demin hocaları arasında geçen konuşma neydi? Muster hoca da bir Osro muydu yani? Ne zaman güç kazanıp Osro oldu? Hep sorular içinde kaybolan Berd oluyordu. Birkaç saniye bu sorular hakkında düşündükten sonra kendini toparladı. Seçtiği yoldan geri dönmek ona göre çok geçti.

"Peki, herhangi bir işimiz yoksa düello yerimize gidelim mi hocam?" diyerek tüm kararlılığını ortaya koydu. Bu davranıştan gururlanan hocası, "Sen istedin." der gibi baktı, sonra da "Hadi o zaman, yanımıza bolca yemek alalım da görünüşe göre sabaha kadar sürecek düellolarımız. Kardeşini Messe korur, o yüzden her şeyinle dövüşe odaklan." dedi. İkisi de ayağa kalkıp kanlı mutfağa gittiler. Berd kırmızı kana bulanmış buzdolabının kolunu yavaşça kavradı. Bu hareketiyle ortama yayılan ufak lakin ürpertici ses ile verdiği his gerçekten de tiksindiriciydi ama yemek oldukça önemli idi, bu yüzden değerdi. Buzdolabını açınca raflardan domates, peynir, elma gibi şeyleri kucağına alarak kapağı kapattı. Muster hoca ise tezgâhın altındaki dolaplardan biraz büyük bir poşet bulup Berd'in kucaklarındaki yiyecekleri koydu, bir-iki ekmek koyduktan sonra poşetin ağzını bağladı. Evden çıkmak için kapıya giderken Messe hocayla Sarah salondan çıkıp kapıya gelmişlerdi. Kapıyı açıp ayakkabılarını giydikten sonra birbirleriyle vedalaşmaya başladılar. "Hadi görüşürüz kardeşim. Elimden geldiğince hemen gelmeye çalışacağım, o zamana kadar Messe hocamı üzme tamam mı?" dedi onun yanına eğilerek Berd. Kardeşi ise abisine duygusal bir halde sarılarak "Tamam, abi." dedi. İki taraf da vedalaştı. Belki de bu Berd için kardeşini son görüşü olabilirdi lakin kararı kesindi. Çünkü bu gücü kontrol edebilirse sadece kardeşini değil herkesi koruyabilirdi. İkisi de bir süre sonra motosiklete geldi. Tam bineceklerken Muster hoca "Berd, sana şunu söylemeyi unuttum. Seni ne kadar zorlarsam o denli güçlenirsin. O yüzden kendimi hiç tutmayacağım." dedi. O ise gülerek "Zaten kendinizi tutsaydınız güç kazanmamın bir anlamı olmazdı, hocam." dedi. Bu kısa konuşmadan sonra motosiklete binip gidecekleri yere yola çıktılar.

Zemin kattaki odalarda bulunanların neredeyse herkes uyuyordu, sadece o uyumuyordu. Eline defteriyle kalemini almış, bir şeyler çiziyordu Rey. Yatağın kenarında uyuyakalmış Mia'yı rahatsız etmemek için olabildiğince az ses çıkartmaya çalışıyordu. Bir süre daha rastgele bir şeyler çizdikten sonra ellerindekini yastığının kenarına koydu ve düşüncelere daldı. Birkaç dakika hissettiği şey de neydi? Acaba Berd'e bir bela mı bulaştı mı? Yoksa bir canavar mı saldırdı? "Bu sorulara bir cevap bulmak için sabahı beklemekten başka çare yok gibi." diye kendi kendine fısıldadı. Aklını kurcalamayı bıraktırtan bu cümlesinden sonra Mia'ya baktı. Demin ona sert darbeler vuran vahşi kız gitmiş, yerine masum ve tatlı bir kız gelmişti sanki. Onu bu halde görünce gülümseyerek öyle bir süre bakmaya devam etti. Sonrasında rahatsız bir şekilde yattığını fark etti. Kafasını yatağın kenarındaki demire koymuş, beli de oldukça fazla eğilmişti. Elleriyle omuzlarından tuttu Mia'yı. Üçten geriye doğru sayıp tüm gücüyle yatağa çekti. Gövdesi yatağın üstündeydi fakat bacakları hala dışındaydı. 1-2 dakikalık uğraştan sonra tamamen yatağa yatırabildi. Onu sıkıştırmamak için biraz kenara kaydı. Deminki yaptığı hareketlerden dolayı oldukça yoruldu. O yüzden kendisi de cam tarafına doğru yattı. Kısık bir sesle" İyi geceler, Mia. Sabaha görüşürüz." diyerek gözlerini kapadı.

"Aradan yaklaşık yarım saat geçti, sanırım düello yapacağımız yere geldik." dedi gözleri turkuaz renginde parlayan Berd. Hocası ise birkaç metre uzaklıktaki büyük meşe ağacını göstererek" O ağacın arkasında neredeyse bir stadyum büyüklüğünde bir düzlük var. İşte düello yerimiz orası." dedi. "Peki, neden bu kadar uzağa geldik hocam?" diye sordu. "Çünkü canavarlar genellikle ilk yakınındaki ruh gücü olan canlıların peşine düşer, sonra da diğer canlıların peşine. Bu yüzden şehirden geçerken canavarlardan birkaçı bizi fark edip takip ediyorsa hem insanları koruruz hem de sana dövüş tecrübesi olur. Neyse ineceğimiz yere geldik." dedi. Büyük meşe ağacın yanına gelince Berd'e erzak poşetini vererek indirip motosikleti arkadaki düzlük alanların yanına park etti. Sonra aracın anahtarını cebine atıp Berd'in yanına gitti. "Şimdi beni takip et, biraz ortalara gideceğiz ve orada sana benim eklediğim bir takım kuralları söyleyeceğim. Kabul etmediğin olursa bana söylersin." diyerek arkasını ağaca verip yürümeye başladı, ardından da Berd. Birkaç saniye yürüdükten sonra Muster hoca durdu. Yere eğilip avuca sığacak şekilde toprak rengindeki taşı alıp yavaş bir şekilde Berd'in bulunduğu yere döndü.

"Kuralları hemen anlatıyorum. Bu düzlükten dışarı çıkmak yasak,  pes etme hakkın var ama sadece 1 kere, öldürücü darbelerde bulunmak ve mekânda bulunan nesneleri kullanmak serbesttir. Koyduğum kurallar bu kadar, şimdi ben de dönüşümü yapayım." dediği gibi bir anda vücudunun etrafında turuncu-sarı karışık renklerde etrafa ışıklar yaymaya başladı. Aradan 2-3 saniye geçince gri paltolu, siyah kumaş pantolonlu hocasının yerine çok büyük ve her yerini kaplayan kahverengi-turuncu renklerde zırhlı hocası geldi. Elinde de kabza kısmı koyu sarı olan kendi vücudu kadar uzunluktaki geniş ve sivri uçlu kılıcı vardı. Gözlerinin ikisi de tamamen turuncuydu. Görünüşü oldukça güçlü birisi olduğunu gösteriyordu adeta. Dönüşümü tamamladıktan sonra kılıcını hızlıca kaldırıp omuzlarının üstüne koydu.

"Ben hazırım. Sen de hazır olduğunda taşı havaya atıp başlayacağız. Şimdiden bol şanslar diliyorum ve sakın öleyim deme, Berd." dedi Muster hoca. Berd hocasına bir süre büyük bir hayranlıkla baktıktan sonra "Peki, hocam. Siz de kendinizi sakın tutmayın. Çünkü hazırım!" dedi. İkisi de birbirine gülerek baktılar. Birkaç saniye sonra Muster hoca taşı havaya atarak "Başlıyoruz!" diye bağırdı. Sonra da düzlük alanı ayak sesleri ile savaş çığlıkları kapladı.



Gri GözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin