-Gusryo Kıtası'na vardık Mia! Uyan da biraz dinleneyim!
Göz kapakları hafiften açan Mia, ağır ve kısık bakışlarla yattığı çimenli topraktan etrafı süzdü. Gözlerini tekrar kapayıp "Beni suyun olduğu yere götürebilir misin? Anca yüzümü yıkarsam açılırım." dedi. Yanında kalçasının üstüne oturmuş, ayaklarını uzatan yorgun Rey ise derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Denizin tuzlu suyu hemen iki adım önündeydi. Kalan son enerjisini Mia'yı ayak bileklerinden tutup suya atarak kullandı, kendisi de sırtüstü yere düştü. Aniden kendini soğuk suların içinde bulan kırmızı saçlı kız, tek hamlede ayağa kalktı, üşüyen ve kızgın bir halde. Bakışlarıyla adeta Rey'e sövüyordu lakin Rey parmağını kımıldatamayacak kadar bitkin olduğundan ona öfkeyle bakan sevgilisini fark etmemişti. Bunun üzerine iyiden iyiye sinirlenen Mia, sudan çıkıp onun kafasına bir tekme yapıştırdı. Normalde bu tekmeyle kafası azıcık savrulurdu ama ruh muhafızı dönüşümündeyken 4 metreden fazla uzağa uçurdu Rey'i. Yere çarpıp yuvarlanarak gittikçe hızlanan yorgun adam, kıyı kenarında bulunan büyük bir kayaya çarparak durdu. Her tarafı acıyordu, ağrıyordu fakat bunlara rağmen bir süre yerde uzandıktan sonra ayağa fırlayıp arkasına dönecek kadar dayanıklı çıktı. "Kızım sen manyak mısın? O kadar sert tekme atılır mı?" dedi gür bir sesle. Manyak dediği kız da aynı ses tonuyla "Ben manyaksam sen nesin? Beni suyun yanına götür dedim, suya fırlat demedim. Hem nerede görülmüş uyuyan insanı denize atarak uyandırmayı, söylesene." diyerek karşılık verdi. İkisi bir süre birbirilerine sert bir şekilde baktıktan sonra sakinleşerek ciddi bir hale büründüler. "Bu canavarlar tam olarak nerede?" diye sordu Mia. Bu soruya cevaben "Dünkü bilgilere göre görüldükleri son yer buradan sol tarafından doğru 3 kilometre kadar uzakta." dedi Rey. Mia sol tarafına baktı. Gördüğü tek şey akasya ağaçlarının oluşturduğu, yüksekliği mesafeler uzadıkça artan koskocaman bir ormandı. Kış mevsiminden kurtulmalarıyla bazı ağaçların dallarında ufaktan beyaz akasya çiçekleri vardı. Başka bir zamanda gelselerdi burada, ağaçların arasında dolanırlardı ama ne yazık ki görevleri önemliydi ve 1 dakika bile ertelenmesi bile büyük kayıplara neden olabilirdi. Bu yüzden ikisi de hemen ormanın olduğu tarafa dönüp koşmaya başladılar.
Birkaç dakikanın sonunda ülkedeki ilk katliamın yapıldığı yere geldiler. Önceden yaklaşık 2.000 kişinin yaşadığı, akasya ağaçlarından yapılmış yapıların olduğu ufak kasabanın her tarafı kana bürünmüştü, duyulan tek ses de büyük kan damlalarının parçalanmış cesetlerden yere düşünce çıkardığı ürkütücü ses idi. Koşarak giderken yavaşça yürümeye başlayan Rey ile Mia, etrafı inceliyorlardı. Böyle devam ederlerken karşılarına 21 canavar çıktı. Her birinde simsiyah zırhlarıyla karanlık silahlarıyla, çığlıklar atarak saldırıya geçtiler. Bizim ikili ise hiç beklemeden karşı saldırıyı başlattılar. Oldukça şiddet ve kan dolu sahnelerin bitmesi sadece 30 saniyelerini aldı. Ardından yollarına koşarak devam ettiler, bir süre sonrasında özel yeteneğini kullanabilecek kadar dinlenmiş Rey, Mia'yı sırtına alıp hızlandı. Sonra yine katliamın yaşandığı başka bir kasabaya geldiler lakin burada herhangi canavar olmadığından hemen diğer büyük kasabaya, canavarların görüldüğü son yere kaptırdılar. Ülkeye saat sabahın 7'si gibi varan ruh muhafızları saat 12 gibi gidecekleri kasabaya vardılar. Orası da aynıydı, sessiz ve kanlar içindeydi. Karşılarına ne bir canavar, ne de sağ kalmış bir insan çıkmıştı, bu yüzden düşman ordusunun nereye gittikleri hakkında bilgi edinebilmek için geriye kalan tek seçenekleri, kasabadaki radyo istasyonuna gittiler. Bir süre uğraşmalarının sonunda bulundukları yerden 7 km güney tarafında olan bir kasabadan, 30-40 dakika önce büyük bir canavar grubunun geçtiklerini öğrendiler. Bilgiyi aldıkları gibi yol aldılar, telsizi de açık bırakmışlardı ki telsizden bir adamın sesi duyuldu;
"Bu frekansta olan birisi var mı? Eğer varsa birazdan söyleyeceklerim oldukça önemli(kadın çığlığı sesi). Az önce sayıları yaklaşık 121 tane canavar Kakulla Şehri'ne girdi. Çok fazla kaybımız var, tahliyeler başladı lakin birkaç insanı kurtaracak kadar yeterli değil.(garip ayak sesleri) Lütfen buraya ruh muhafızlarını gönderin, yalvarı-(kılıç sesi)"
Maalesef bu haberi duyamayan Rey'le Mia, hızla güneydeki canavarlara yakalamaya gittiler. Aradan 2 saat geçmesi üzerine hedeflerine ulaştılar. Uzaktan dikkatli bir şekilde sayılarını sayan Mia " Tamı tamına 131 tane var Rey ve sanırım hepsi Zert sınıfında." dedi. "En yakındaki kasaba bunların hızıyla 5 dakika uzakta, hemen saldırıya geçmeliyiz."dediği anda Mia'yla birlikte canavarlara doğru koşmaya başladılar. Düşmanları da onları fark edip çarpışmaya başladılar. Uzun bir süre boyunca savaşan canavarlar, bu iki ruh muhafızına karşı şansları pek olmadığına karar verdiler lakin artık çok geçti. Yine kanlanmıştı Huten'in o yemyeşil toprağı, çiçeklerini açan akasya ağaçları. İkili bir araya gelerek birbirlerini süzdüler. Rey'in hiçbir yarası yoktu, Mia'da ise sadece yanağına aldığı zırhlı bir eldiveni olan canavardan aldığı yumruğun izi vardı. Bunun üzerine Rey gülümsedi.
"Oldukça iyisin. Kaç tanesini hallettin, sadist kraliçem?" diye sordu Rey.
"Önce sen söyle bakalım, hız manyağı?" diyerek sırıttı.
"67 tanesini hallettim."
Mia'nın suratı bir anda şaşkın bir hal alır. Daha Rey sormadan neden böyle olduğunu söyledi.
"Ben de 63 tanesini hallettim, biri eksik." dedi.
Demesiyle kasabada ürkütücü bir kahkaha, sonrasında ölüm korkusuyla attıkları çığlıklar. Mia ile Rey, hemen kasabada neler olduğuna bakmak için koştular. Sesler hala geliyordu ve git gide artıyordu. Bir-iki adım kala "Vardık!" diye bağırdı Rey. İkisi de donakaldı. Çünkü çelikten yapılma zırhlı bir Huten Askeri, katledilen insanların ortasında görmüştü ve beyaz uçlu mızrağını bir sivilin kalbine saplanmış halde duruyordu. Ardından o bembeyaz kaskının altında delirmişçesine gülmeye başladı.
"Bir Huten askeri kendi halkının insanları öldürmez! Sen kimsin? Suratını göster!" diye bağırarak konuştu Rey. Karşısındaki adam ise gülmesini kesip gözlerini kapatarak ona bakmaya başladı. Yavaştan onun üstüne yürüyerek "Ben mi? Kim miyim? Haklısın, Huten askerleri asla kendi halkından insanları öldürmez ama ben öldürürüm. Çünkü-" cümlesini bitirmeden kaskını hızlıca çıkararak " ben Loutka'yım!"(Loutka, Çekçe'de kukla anlamına gelir.) dedi. Kaskının altından çıkan gözler, Mia'yı endişelendirdi. Endişelenmesi normaldi, neden diye soracak olursanız Loutka diye kendini tanıtan askerin gözleri, kırmızı gözbebekli Karron gözleriydi. Tam zıttı tepki veren Rey ise, hiç beklemeden Loutka'nın kafasını kesti. Ardından önüne sertçe bakarak "Demek senin saçmalığın bu kadarmış, kukla herif." dedi. Fakat bir aksilik vardı. Rey'in kestiği parça, siyah-kırmızı renklerin karışık halde olduğu garip bir varlığa dönüşüp havada durmaya başladı. Bunu gören Rey oldukça şaşırmıştı, Mia da aynı durumdaydı. Demin dönüşüm geçirerek ortaya çıkan yeni varlık, boğuk sesli bir adam gibi kahkahalar atmaya başladı.
"Ne oldu? Benim yönettiğim Loutka'yı öldürerek beni yok edeceğini mi düşündün, ruh muhafızı?" dedi. "Tabi, görgüsüzlük yapıp kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Vlast(Vlast da Çekçe efendi demektir.), yönettiğim kişiler ise benim Loutka'm olur. Yani ben ipleri tutup yöneten bir Karron'um, yönetilen değil." diyerek devam etti. Son olarak da "Ve bildiğimiz üzere bir insan asla bir ruh muhafızına zarar veremez. O yüzden seni binlerce parçaya ayırabilmek için bir ruh muhafızı olan Loutka lazım." dediği gibi havadaki varlık Mia'ya doğru uçtu. Rey bunu fark etmişti lakin eliyle Vlast'ı tutmaya çalışsa da, yaptığı şey boşluğu yakalamaya denemekle aynı şey idi. Endişe, şaşkınlık ve korkusundan yerinden kımıldayamayan Mia etrafa öylece bakarken Rey, "Mia, kaç!" diye bağırmasıyla kendisine gelse de çok geç kalmıştı. Vlast onun vücuduna girip kontrolü eline almaya başlıyordu, tıpkı bir kuklacının, kuklasının bir yerlerine ipler bağlaması gibiydi. Kolları yanlara uzanıyor, kafası aşağı eğiliyor ve daha bir sürü hareket. Bir süre sonra kafası öne eğilmiş Mia, kafasını kaldırdı. Artık onun için çok geçti. Rey'in sevdiği kızın koyu kahverengi insan gözleri, kırmızı Karron gözleri olmuştu.
l5R
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Göz
Fantasy"Dünyadaki her şey büyük bir denge içerisindedir. Bu denge sayesinde Dünya, asırlardır yok olmamış ve varlığı devam etmiştir. Şunu da bilmeliyiz ki, bu dengeyi koruyan varlıklar vardır. İşte bu dengeyi korumakla görevlendirilmiş varlıklar insan...