-Uyan seni ahmak, daha ne kadar uyuyacaksın? Hemen uyan!
Rey, o gün gördüğü rüyadaki ortamdaydı, simsiyah ve seslerin yankı yaptığı ortam. Bu seferki ses sanki hiç de yabancı değildi.
-Neyi bekliyorsun, Rey!
Tanıdı bu sesi. Bu ses, onun sesi idi. Hemen ayağa kalktı, bağırarak:
-Sen kimsin ve benim sesimi nasıl taklit edebiliyorsun?
-Anlamadın, değil mi?
-Neyi anlamadım? Söylesene!
Bir anda karşısında gri gözlü, siyah dumandan ve ona benzeyen bir adam ortaya çıktı. Gözleri gri renkte parlıyordu. Rey öylece donakaldı. Önündeki adam ona doğru yürümeye başladı. Yanına geldi ve elini onun omzuna koyarak:
-Ben senim, Rey.
Şaşkın bir halde:
-Ne dedin sen? Sen ben misin? Ama nasıl olur?
-Sen şuan diğer dünyada uyuyorsun. O yüzden konuşabiliriz. Ben seni tanımlayan şeyim. Yani ben senim.
-Beni tanımlayan şey de ne?
-Bunu sen de biliyorsun. Sana bir ipucu vereyim, kılıcını ne için kullanıyorsun?
Rey, biraz düşündükten sonra sert bir sesle:
-Sevdiklerimi korumak için kullanıyorum.
-O zaman seni tanımlayan şey nedir?
-Koruyucu.
-Duyamadım, yüksek sesle söyle.
Sesini biraz yükselterek:
-Koruyucu.
-Bu kadar mı çıkıyor sesin, sesini yükselt!
Sert bir sesle bağırarak:
-Koruyucu!
-Evet, doğru söyledin. Şimdi uyanmalısın.
-Ama sana daha soracaklarım var. Biraz daha kalmak istiyorum.
-Bunu ben de istiyorum ama yapacak işlerimiz var. Merak etme, bu yaptığımız tek konuşmamız olmayacak. Senle ben yine konuşacağız, sadece o zamana kadar ölme ve koru. Anlaştık mı, Rey?
-Anlaştık!
Uyandığında bir hastane odasında idi. Beyaz duvarlar, hafiften grileşmiş beyaz zemin kaplamalar, solunda dışarıdaki tozlardan kirlenmiş bir cam, gri demirli yatağının önünde açık kahverengi deriden koltuk, onun yanında iki tane beyaz plastikten sandalyelerle bir tane masa ve yatağının etrafındaki pek bilmediği tıbbi aletlerin bulunduğu bir oda. Koluna serum takılmış bir halde yatağında uzanıyordu. Sol tarafındaki cama bakıp dışarıyı görmek istedi. Dışarısı belirli aralıklarla yerleştirilmiş bankların olduğu, dümdüz yemyeşil bir alandı, alanın ortasında da mermerden yapılma ufak bir çeşme vardı. Çeşmeyi görünce aklına bir şey geldi. "Burası Mia'nın çalıştığı hastane." dedi kendi kendine. Odasından dışarı çıkmak için kendini zorladı fakat vücudunu kaldırmak zor geldi. Üstündeki örtüyü attı. O an anladı, neden yerinden kalkmanın zor gelmesini. Neredeyse her yeri sargılarla kaplanmış durumdaydı. Yine de zorlamaya devam etti. Zorladı lakin kalkamadı, tekrar zorladı aynı sonuç. Bir kez daha zorladı, bu sefer karnından gelen büyük acıyla " Ahhhhh!" diye bağırdı. Yatağına yatıp biraz uzanınca acısı geçti. Yine deneyecekti ki kapı sesini duyduğu gibi durdu. Kafasını biraz kaldırıp kim geldi diye bakmak istedi ama suratına yediği yumrukla kafası, yastığına geri döndü. Kendini toparladıktan sonra yumruğun sahibine baktı. Bu kişi beyaz kıyafetler içindeki Mia'ydı. Sert bir sesle:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Göz
Fantasy"Dünyadaki her şey büyük bir denge içerisindedir. Bu denge sayesinde Dünya, asırlardır yok olmamış ve varlığı devam etmiştir. Şunu da bilmeliyiz ki, bu dengeyi koruyan varlıklar vardır. İşte bu dengeyi korumakla görevlendirilmiş varlıklar insan...