Berd ve Rey Köntas Şehri'ndeki canavarlarla uzun bir süre savaştıktan sonra saat akşam 9 civarlarında zaferi gösteren manzara ortaya çıktı. Ölen canavarların vücutlarından çıkan kanların oluşturduğu birikintilerle savaştan sağ kalan sivil insanlarının dışarıda, korku dolu gözlerle dolaşan manzarası. Düşmanın saldırısını geri püskürtmelerine rağmen oldukça çok insan kaybedilmişti. Rey ile Berd, saymalarına göre toplamda 453 tane canavar öldürmüştü, buna karşılık olarak canavarlar da 1.326 insan öldürmüştü.
"Bu canavarlar da durmak bilmiyor, temizledikçe yenisi geliyor. Acaba bunlar bir yerde ürüyorlar mı?" diye konuştu kendi kendine Berd.
"Belki dediğin gibidir ama ne yazık ki bu bizim bilgimiz dışında." dedi Rey. "Neyse yaptığımız plana göre sen burada kalıp buradaki insanlara yardım edeceksin, ben de Alh hocanın yanına gideceğim. Demin de bu şehrin valisiyle yaptığım konuşmama göre, Kiron ve yanında birçok görevli ile buradaki halka desteğe geliyormuş. Benim bildiğim başka bir haber yok, görüşürüz kanka."
"Görüşürüz, Rey."
Konuşmaları bitince Rey özel yeteneğini kullanarak Bultorry'e doğru yol aldı, Berd de arkadaşı gidince Köntas Şehri halkına yardım etmek için işe koyuldu. İkisi de sanki zamana karşı yarışır bir hızda görevlerini yaparken bir yandan da tek başına incelemeye giden Muster hocalarının nasıl olduğunu düşünüyordu. Oldukça güçlü birisiydi lakin bu canavarların da ne yapacağı belli olmazdı.
"Muster, orada mısın? Bana yanıt ver! Muster! Bak Messe buralarda değil ve telefonunu da kapalı, ulaşamıyorum. Hey! Cevap ver!"
Evindeki telsiz sisteminden Muster hocanın motosikletindeki telsize seslenen Alh hoca, gittikçe telaşlanıyordu, hiçbir şekilde ulaşamadığı Messe, Muster çifti nerelerde ve neler oldu diye düşünüyordu. Bu şekilde devam etmekte zorlanan Alh hoca, üzerinde telsiz sisteminin bulunduğu beyaz tahtadan yapılmış masanın kenarında bulunan antika telefonunu eline alıp öğrencisi Serra'yı aradı. Serra, mavi kot pantolonun cebinden telefonu çıkartıp arayanın kim olduğuna baktı. Hocası olduğunu görünce hemen aramayı açtı.
"Hocam ne oldu?"
"Neler olmadı ki. Messe hoca ile Muster hocaya ulaşamıyorum, ikisi de yanıt vermiyor. Senin bir bilgin var mı?"
Hafiften endişelenmeye başlayan Serra, titrek bir sesle "Maalesef yok hocam. İsterseniz Mia'yı bakması için gönderelim." dedi.
"Eğer Mia'yı da oraya gönderirsek ona ne olacağını bilemeyiz, o yüzden boş ver."
"Peki diğerleri nasıl hocam?"
"Köntas Şehri valisinden gelen bir habere göre Berd onlara toparlanması için yardım ediyor, Rey de Bultorry'e geri dönüyor. Kiron ise destek ekibiyle birlikte gitti."
"Tamam hocam. O zaman kaybolan hocalarımızı bulmaya yardım etmek için yanınıza geliyorum."
"Öyle olsun, gel bakalım."
Saat 07.50'siydi. Mia, tüm gece çalıştığı hastanenin resepsiyonundaki bilgisayardan haberleri okuyordu. Hastaneden çıkmasına 10 dakika vardı. Birkaç dakikada haberleri okumasının ardından açtığı siteyi kapattı, çantasını da koluna takıp hastaneden hızlıca ve sertçe çıktı. Öyle ki iş arkadaşları onun arkasından şaşkın bakışlarla baktı. Aralarından meraklı olan bir tanesi direk bilgisayara gidip Mia'nın açtığı siteyi okumaya başladı, diğerleri de hemen başına üşüştü. Mia'nın neden böyle şekilde çıktığını açıklayan haber, birkaç saniyede karşılarına çıktı. Haberin başlığı ise "Katledilen Ruh Muhafızlarımız" idi.
Mia, kaldırımlarda hızlı adımlarla yürürken ara sıra kaşlarını çatarak kendisine kızıyordu, bazen de bu kızmalarını yüksek bir sesle yapıyordu. Yanlarından geçtiği insanlar bundan rahatsız olmaya başlamıştı lakin o durmuyordu. Tam irice bir kalıbı olan, kahverengi deri paltolu bir genç adam onu omzundan tutup çekecekken arkasından uzanan bir el, o adamın kolunu tuttu. Bu kişi Rey'di. Eliyle adama sus işareti yaptıktan sonra hızlanıp Mia'nın yanına gitti, deri paltolu adam da anlayış gösterip yoluna devam etti. "Bu kadar hızlı adımlar atmanızın sebebini öğrenebilir miyim?" diye sordu Rey. Mia ise göz ucuyla Rey'e baktıktan sonra "Kendime çok kızgınım. Eğer orada olabilseydim onları kurtarabilirdim." diyerek cevap verdi. "Sen de hala ruh muhafızı formundasın, yoksa bir şey mi var?" dedi. Rey ise gülümseyerek "Aynen, seni görev yerimize götüreceğim. Detayları sana yolda anlatırım." demesiyle birlikte durup öfkeli gözlerle Mia'ya bakarak "Ben de orada olup onları kurtarmak isterdim fakat elimizde değildi. Bu yüzden kendini suçlamaktan vazgeç, yoksa bu acı ömrümü çabucak tüketir." dedi. Daha Mia'nın konuşmasına izin vermeden kollarından tutup özel yeteneğini kullanarak birlikte büyük bir hızda gitmeye başladılar. Aradan yaklaşık 2 saat geçmişti, bir limana geldiler. Rey bir anda durup Mia'yı sırtından indirdi. Yolda giderlerken sırtında bulunduğu adamın dediklerimi düşünmüştü, böylelikle kendini daha görev yerine varmadan toparlamıştı. "Niye durduk Rey?" diye sordu. O ise "Dönüşümünü yap, önümüzdeki Zel Okyanusu'ndaki ardındaki sınırlar savaş bölgesi olarak geçiyor, Mia. Bizi suyun üstünde hızlıca giderek Huten'e götüreceğim. Rokya'dan aldığımız habere göre Huten sınırlarında büyük bir canavar grubu, 1 saatte 6,324 kişi katletmişler. Daha da önemlisi Gusryo Kıtası'nda( Rokya, Sincora ve Huten ülkelerinin bulunduğu kıta) daha 57 milyondan fazla insan yaşıyor. O yüz-"
Daha lafını bitiremeden Mia dönüşümünü yapıp "Sende de ne çene varmış, Hadi ne kadar çabuk gidersek o kadar çok insan kurtulur." diyerek konuşmayı böldü. Rey de gülümseyerek "İşte benim sevgilim." demesinin ardından onu sırtına alarak suyun üzerinde koşmaya başladılar. Savaşmaya, masumları korumaya koşuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Göz
Fantasy"Dünyadaki her şey büyük bir denge içerisindedir. Bu denge sayesinde Dünya, asırlardır yok olmamış ve varlığı devam etmiştir. Şunu da bilmeliyiz ki, bu dengeyi koruyan varlıklar vardır. İşte bu dengeyi korumakla görevlendirilmiş varlıklar insan...