Günümüz...

64 24 0
                                    

Kısa aralıklarla birbirini takip eden kesik beyaz çizgiler, direksiyonunu elinde tuttuğu canavarın altından kesintisiz bir şerit gibi akıyordu. 300 mil geride kalmış, sekiz saat sürecek yolun sonuna gelmişti. Tepelerdeki gür meşe ormanları ve tek tük anayoldan ayrılan, bir çiftlik evine doğru uzanan, tek şeritli, daracık yollar, yolculuğun bitmekte olduğunu gösteriyordu.

Asfalta sürtünen tekerlek seslerinden ve arada sırada bir kurşunun vınlaması gibi yanından gelip geçen arabaların çıkardığı sesler dışında pek bir şey duyduğu yoktu. "Az kaldı adamım sık dişini!" diyordu. Vites kolu üzerindeki elini, radyo düğmesine uzatıp rastgele bir kanala dokundu, direksiyondaki parmakları, bir Justin Timberlake şarkısıyla ritim tutmaya başladı. Keyfin yerinde olması gibisi var mıdır?

Nathan 24'üncü yaş gününü, hafta sonu verdiği muhteşem partiyle geride bırakmıştı. Ne partiydi ama... İlk gençlik yıllarından tanıdığı bütün arkadaşlarıyla buluşmuştu neredeyse. Orta halli bir kasabada yaşıyor olmanın iyi tarafları böyledir işte. Herkes herkesi tanırdı. İlla da dost olmak zorunda değilsinizdir hani. Yıldızlarınızın barışmadığı insanlar da olacaktır ara sıra, ama genelde güzel dostluklar kurulur, güzel şeyler hatırlanır, güzel olmayan ne varsa kulak ardı edilirdi.

Bu, canınızı sıkan insanların olmadığı anlamına da gelmezdi. Birileri mutlaka size kafayı takardı mesela, birileriyle mutlaka papaz olurdunuz. Ya yan bakmış, ya omuz atmış ya da size kafayı takmıştır biri... Lisenin en güzel kızıyla çıkıyorsanız, futbol takımında en gözde oyuncuysanız, bütün notlarınız A ise, bunun kaçarı da yoktur.

Ama geride kalmıştı, omuz atanı da, yan bakanı da, kafayı takanı da... Takmamıştı, umursamamıştı. Yine de her şey size bağlı değildir, siz unutsanız da, umursamasanız da, umursayan olurdu bazen, yan bakan yine yan bakar, fırsatını bulsa yine omuz atardı. Bazen bir sokak arasında karşılaşırdınız böyleleriyle. Bir barda oturur biranızı yudumlarken ya da bir gece kulübünde göz göze gelirdiniz. Bela kokarlar, bulaşmak istemez, gözlerinizi kaçırırdınız. Sakıncalı tarafları da yok değildir bunun, sizi korkak, belki sünepe sanırlardı, aldırış etmezdiniz.

Bir hedefiniz varsa eğer, meselâ adam olmaksa derdiniz, gerektiğinde korkak ve gerektiğinde sünepe de olurdunuz. İt ile dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmak bazen gereklidir.

Yapamam dediğiniz şeyleri yaparsınız çoğu zaman, aşamam dediğiniz yolları da aşarsınız. Yola çıktıysanız ve kararlıysanız, zaten yolun yarısındasınız demektir. Her şeye alışırsınız, varlığa da yokluğa da alışırsınız. Bir atasözünün de dediği gibi, "Yokluk kırk gün, kırk gün sonra insan yokluğa da alışıyor. Ama sevdiği varsa insanın ve aylardır hasretiyle yanıyorsanız, işte ona alışmak zordur. Özlem, aşılması olanaksız dağlar gibidir size. Ama bilmezsiniz bütün dağlar aşılır, dağları aşmak için yollar gerekir. Dağlar ne denli yüksek olursa olsun, üzerinden aşan bir yol mutlaka bulunur. Ama sabır ister, emek ister, alın teri ister, bazen zaman gerekir ve bazen yıllar da geçse üstünden ne yaparsanız yapın, aşmaya cesaret edemeyeceğiniz yollar çıkar karşınıza, sizi bilinmezlere götüren yollardır onlar. Hatıralarda kalmış sisli resimlere benzerler, hatırlamada zorluk çekseniz de onlar hep sizinledir. Onları, gittiğiniz her yere götürürsünüz.

Tam da böyle bir yola düşmüştü. Tatlı hatıraları geride bırakıp, yeni başlangıçlara kucak açmak, umutlarıyla besleyip büyüttüğü yeni bir geleceği inşa etmek için. Nathan, Massachusetts'de Salem State Univercity'de Siyaset Bilimi öğrencisiydi. Yönetmeyi, lider olmayı oldu olası sevmişti, günün birinde güçlü bir siyasetçi olmak en büyük hedefiydi. "Az kaldı" diyordu kendi kendine, "Az kaldı, işte son yılın, bitiriyorsun."

Her şeyin bittiği gibi gün de bitmek üzereydi. Güneş yolun sol tarafındaki tepelerden turuncu, dev bir portakal gibi batıyordu. Geç olmadan şehre varmalı, kalacak bir yer bulmalıydı.

Derin Karanlık   ( Kitap oldu )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin