Thomas otomobilini fakülte yemekhanesinin önündeki otoparka çekti. Sırt çantalarını alıp fakülte bahçesine doğru yöneldiklerinde Nathan'ın aklına Defne'yi aramadığı gelmişti, cebinden telefonunu çıkarıp numarayı tuşladı.
"Aşkım" diyerek açtı telefonu Defne.
"Aşkım" diyerek karşılık verdi Nathan. "Ben gel-dim, nerdesin?"
"Hoş geldin, evdeyim, henüz çıkmadım, az sonra çıkarım. Ya sen?
"Thomas'la birlikteyim, fakültedeyiz, az önce geldik."
"Dersin var mı bugün?"
"Bilmiyorum, vardır mutlaka, henüz programımı almadım."
"Biz birazdan derse giriyoruz, çıkınca görüşelim buralarda olur musun?"
"Elbette, ben seni ararım."
"Oldu, görüşürüz."
Okulun ilk günü derslerin boş geçtiği bir gün ol-du. Önce ders programını aldılar, ardından bir asis-tanın yeni dersi ve içeriğini tanıttığı bir sunum sey-rettiler. Uzun süredir görüşmedikleri sınıf arkadaşlarıyla havadan sudan konuştular.
Dördüncü saatin sonunda Defne aradı. Fakültenin kantininde beklediğini söyledi. Thomas'la birlikte dersi kırarak kantine indiler.
Defne yalnız gelmişti. Üstünde siyah bir deri ce-ket, dizleri taşlanmış mavi bir kot pantolon ve spor ayakkabıları vardı. Arkadan bağladığı sarı saçlarıyla çok hoş görünüyordu. Pencere kenarındaki masalar-dan birisine oturmuş, diyet kolasını içiyordu. Thomas sessizce arkadan yaklaşıp omzuna dokundu. Merakla geriye dönen Defne Nathan'ı görünce büyük bir sevinçle boynuna sarıldı.
Thomas elini uzatıp Defne'yle el sıkıştı, ardından Nathan, "Kalk, gidiyoruz, sana anlatacaklarım var." diyerek Defne'nin elinden tuttu.
Nathan, son bir kaç gündür yaşadıklarını Defne'ye anlatmak niyetindeydi. Sözüne başlamadan önce Thomas'la göz göze geldi. Thomas hafifçe başını eğerek onayladığını göstermişti. Hep birlikte fakültenin önüne park ettikleri otomobile geçtiler. Nathan, geldiği günden beri başından geçenleri bütün ayrıntılarıyla anlattı. Defne'nin anlatılanlardan etkilendiği yüz ifadesinden belli oluyordu. Başlarda temkinli yaklaşmak istemişse de Nathan'ın yüzündeki ve kollarındaki yaraları görünce endişesi büsbütün arttı.
"Bana sorarsanız, bugünden tezi yok bütün eşya-nızı toplayın ve o oteli terk edin. Size bir şeyler olur diye korkuyorum. Anlattıklarınız hiç de yabana atılır şeyler değil çünkü." diyerek endişesini dile getirdi.
Nathan:
"Thomas da benimle, korkma bize bir şey olma-yacak, sana söz veriyorum." diyerek Defne'yi ikna etmeye çalıştı.
Thomas:
"Emin olabilirsin, bize hiç bir şey olmayacak, bu-na asla izin vermem. Ama önce bir plan yapmamız lazım. Öncelikle aynanın arkasında bulduğumuz boşluğun sırrını çözmemiz gerek." dedi.
"Sabah kararlaştırdığımız gibi bir kablo ve bir ampul alalım, ampulü kablonun ucuna bağlayıp aşağıya sarkıtalım böylece boşluğu aydınlatmış oluruz." dedi Nathan.
Öğlen yemeğini fakültenin yemekhanesinde ye-dikten sonra üçü birlikte alışverişe gittiler. Bir fiş, bir duy, bir iki ampul, bir kontrol kalemi ve elli metre uzunluğunda bir elektrik kablosu satın aldılar.
Malzemeleri kullanarak uzunca bir ara kablo yaptılar. Lambayı duyun içine yerleştirerek fişe taktılar. "İşe yarıyor." dedi Thomas.
Sıra, kabloyu açtıkları delikten aşağıya sarkıtmaya gelmişti. Ampulü yavaşça açıklıktan içeriye sarkıttılar. Nathan, burasının eski bir baca olduğunu hemen anladı. Aşağıya doğru gidildikçe baca genişliyordu. İç duvarları yanmış tuğlalarla çevriliydi. İki metreye bir metre genişliğinde ya var ya yoktu. Soldaki duvarda tırmanmaya veya inmeye yarayabilecek paslanmış demir tutamaklar vardı. Birer metre arayla aşağıya uzanıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Karanlık ( Kitap oldu )
FantasiFantastik Korku Romanı, Gençler bu hikaye tam da sizler için, soluksuz okuyacak devamını sabırsızlıkla bekleyeceksiniz... Bir gece en derin uykularınızı uyurken, kendinizi dipsiz bir karanlıkta bulabilirsiniz... Gözlerinizi açtığınızda gördüğünüz s...