Bölüm 6; "Kâbus"

1.4K 107 2
                                    

Bölüm şarkısı Evanescence - My Immortal dır. Dinleyerek okuyunuz.

CHARLES

O kadar gerçekti ki. Gerçek olmamasını dilerdim.

Korkutucu olması bir yana beni boğmaya çalışan bir karabasandan farkı yoktu. Yavaşça beni öldürüyor ve kıvranışımı izlerken zevk alıyordu. Karanlık geceye açılan pencere tam karşımda duruyordu. Bulunduğum boşluk ise olabildiğince korkutucu ve soğuktu. Arkamı önümde açılan pencereye dönüp herhangi bir tarafına doğru koşmaya başlasam önümdeki sonsuzluk gibi görünen karanlığın somutlaşması ve bir beden bulması beni yaşlandırır gibi hissettiriyordu.

Gözlerim açıkken mi görüyordum tüm bunları, yoksa gözlerimin kapalı olması mıydı korkularıma can veren bilmiyordum. Bulunduğum yerin bir oda olduğu gerçeğini hissetmeye başlamıştım. Çevremde süzülen bedensiz ruhların serinliği ise ruhumu üşütmeye yetiyordu.

Çevreye bakındığımda biraz öncesinden daha belirgin nesneler görüyordum. Belli bir zaman dilimine yerleştiremiyordum bu olanları, burada yüzyıllardır dikiliyor olabilirdim. Belki odanın içinde dolanan ruhlardan birisi benimkiydi ve belki de ölmüştüm.

Belki de Tanrının benim gibi bir günahkâra cezası bu şekilde olacak idi. Karanlık bir odaya hapsedip beni vicdanım ile baş başa bırakacaktı. Bunun yükü olabilecek her şeyden daha tahripkâr olurdu.

Çevremdeki nesnelerin belirginlik kazanması ile birlikte odada yalnız olmadığımı fark ettim. Geceye açılmış olan pencerenin önünden dikilirken odanın ortasında sayılabilecek büyük yatağı, karşısındaki aynayı ve çekmecelerden oluşan dolabı seçebiliyordum.

Yatağa doğru yaklaştığımda silueti saydamlıktan somutluğa dönüştü. Ağlıyordu. O kadar içten ağlıyordu ki onu teselli etmek için elimden gelen her şeyi yapabilirdim. Karşısına dikilip yüzüne kapattığı ellerini çekmesini bekliyordum ki arkamdan gelen ayak sesi ile irkildim. Başka bir siluet ağlayan kadına doğru ilerledikçe somutlaşıyor, beden kazanıyordu. Bu kadını tanıdığımdan emindim.

Ayakta duran genç bayan yatağa oturup ağlıyor olmakta olan kadının ellerini yüzünden çektiğinde gördüğüm manzara karşısında dehşetle geri adım atmıştım.

Genç bayanın Daphne' nin hizmetçisi olduğunu fark etmem ile beraber ağlayanın da annesi olduğunu anlamam gecikmedi. Ama geri adım atmama neden olan şey bu değildi.

Daphne' nin annesinin yüzü kan içerisindeydi. Ağlamaya devam ettikçe göz yaşı yerine kan süzülüyor, yüzünü daha da tanınmaz hale getiriyordu. Gözünden akan her damla kan ile yüzündeki çizikler derinleşiyor, sanki zaman aşımına uğruyormuş hissi uyandırıyordu.

Ben korku dolu bir ifadeyle olanları izlerken istemsizce geri gittiğimi fark ettim. Arkamı dönüp baktığımda az önce koyu renk manzaraya açılmış olan pencerenin büyük cam bir kapı şekline dönüştüğünü gördüm. Elimi uzatıp kapıyı ittirdiğimde kapının açılmasıyla yüzüme çarpan esinti korkularımı aniden süpürmüştü.

Ufka baktığımda şafağın sökmekte olduğunu görüp derin bir nefes aldım. Kâbus bitmişti. Etrafta gördüğüm kadarıyla ruhlar da silinmişti karanlıkla beraber.

Rüzgârın etkisiyle hareketlenen ağaç dallarının çıkardığı ses, aynı durumun gece gerçekleşmesiyle yarattığı korkudan uzak, huzur vericiydi. Ama kalıcı bir huzurdan çok fırtına öncesi sessizlik gibi düşünmeme neden oluyordu.

Bahçenin bakımlı ve hepsi aynı boydaki çimlerin üzerinde ilerlerken karşımda beliren sıralanmış sandalyelere anlam veremedim önce. Daha sonra çevredeki her şeyin beyaz dekor edilmiş olmasından yola çıkarak bunun bir düğün olabileceğini düşünmeye başladım.

DÜŞESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin