DAPHNE
Artık Charles'ın beni öperek uyandırması klasikleşmişti. Yine dudakları omzumda dolanıyor,tenimin tadına bakıyordu. Elleri belimde ve bacaklarımda dolaşmasına rağmen midemin bulantısını geçiremiyordum. Ellerini iterek banyoya doğru koşmaya başladım. Ulaştığımda bir süredir yemek yemediğimi fark etmem zor olmamıştı. Yüzümü soğuk suyla yıkarken,Charles'a gitmesini söylüyordum.
"Ah,hadi ama! Sen bir şeyler yedikten sonra doktora gidiyoruz,kaçamazsın." Kararlı sesi daha fazla kaçamayacağımı belli ediyordu.
**
"Rahatladın mı?" Sonunda bir şeyler yemiştim ve Charles'ın seçtiği,sözde üşütmeyeceğim kıyafetleri giydikten sonra dışarı çıkmıştık. Israrlarımla yürümeyi kabul etmişti.
"Hayır,daha değil. Doktora gittikten sonra biraz rahatlayacağım." Hala gergin olan yüzü sağlığımdan endişelenir gibiydi.
"Ben iyiyim,bu kadar abartmana gerek yoktu." Sözlerimle üzerime çevrilen gözlerini fark edebiliyordum.
"Şimdi göreceğiz." dedikten sonra herkesin gittiği bir doktor olan,Mary Hala'nın yanına gelmiştik. Charles'ı elimle iterek,kapıdan içeri girdiğimde sıkıntıyla iç çektiğini fark edebilmiştim. O benden daha gergindi,gereksiz yere. Neden bu kadar stres yapıyordu ki?
"Ah,güzel kızım hoş geldin. Neyin var?" Sevecen bir şekilde sorduğu soruya aynı sevecenlikle karşılık vermiştim.
"Mary Hala bir şeyim olduğunu düşünmüyorum aslında,üşütmüş olmalıyım. Ama yine de Charles'ın buna ikna olması gerekiyor. Midem bulanıyor,başım dönüyor.. Ah bir de üşüyorum,fazlasıyla." Şüpheli bakışları vücudumda gezindikten sonra yatağa uzanmamı istemişti. Neyim olabilirdi ki? Elleriyle anlamadığım birkaç şey yaptıktan sonra gülümseyerek kalkmama yardımcı olmuştu.
"Ah,güzel Daphne! Bu çok güzel bir haber. Annen çok sevinecek!" Karşımda gülüyor,sevindiğini söylüyordu. Nasıl bir insan hastalığıma sevinebilirdi ki? Annemin de sevineceğini söylemesi saçma değil miydi? Ona dikkatli baktığımda gözleri dolmuştu ve elimi tutmuş,gülümsüyordu.
"Anlamadım Mary Hala,neyim var? Ciddi bir şey mi?" Sonunda bende şüphelenmeye başlamıştım. Bu davranışları hiç normal değildi.
"Çok ciddi çocuğum,hamilesin." Son kelimesiyle donup kalmıştım. Neden bu kadar erkendi? Nasıl olabilirdi? Ben kabullensemde Charles ne diyecekti? Endişeyle dudaklarımı ısırmaya başlamıştım bile.
"Sevinmedin mi? Daphne?" Şüpheli bakışlarını gidermek için yüzüme sahte bir gülücük yerleştirdim.
"Tabi ki sevindim,Mary Hala. Bu,aldığım en iyi haberlerden biri." Sarılıp,yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra dışarı çıkmak için ayağa kalktım. Charles'a bunu ne zaman söyleyecektim? Ya da ne zaman söyleyecektim?
Dışarı çıktığımda Charles endişeyle yüzüme baktı. Hemen yanıma gelip ellerimi tuttuğumda bir açıklama bekler gibi yüzüme bakıyordu.
"Neyin varmış Daphne? Söylemeyecek misin?" Sözleriyle gözlerim dolmuş olacak ki bakışları değişmişti.
"Ciddi bir şeyler mi? Yüce İsa aşkına! Neyin var?" Telaşlanmaya başlamıştı.
"Hayır,hayır. Ciddi değil yani.. Biraz ciddi sanırım." derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim; "Kötü bir şey yok." Bunu ona tam olarak nasıl söyleyeceğimi kestiremiyordum.
"Biraz daha ne olduğunu söylemezsen çıldıracağım!" Onu daha fazla bekletmeden söyledim.
"Hamileymişim." Bunu o kadar isteksiz söylemiştim ki bana tereddütlü bir şekilde bakıp sordu;
"Bunu istemiyor musun?" Tahmin ettiğimin aksine benim bu isteksizliğime kızmıştı.
"Hayır,hayır. Sadece senin istemeyeceğini düşünüyordum." Sözlerimle 'saçmalıyorsun'gibisinden bir şey dedikten sonra beni kucağına alıp döndürmeye başlamıştı. Kahkaha atıyor,beni yere indirmesini söylüyordum. Sonunda beni yere bıraktığında yüzüme öpücüklerini kondurmaya başlamıştı.
"Kız olursa adını Elizabeth koymalıyız. Erkek olursa da belki Daniel. Ne dersin?" Şimdiden bunları düşünmesi beni sevindirmişti.
"Belki de Matthew koyarsınız?" Arkamdan gelen sesle yerimde donmuştum. Ruh hastası adam yine arkamdaydı ve yine bizi izliyordu. O da yetmezmiş gibi konuşmamızı bölmüştü. Bu ismi bilerek söylemiş gibiydi. Charles yumruklarını sıkarak öne çıkmıştı. Dün gecce ona söylediklerimi hatırlayarak bir elini ellerimin içine aldım ve kulağına fısıldadım; "Gidelim,lütfen." Neden dediğimi yaptığını bilmediğim halde,beni dinlediği için sevinmiştim. Orada,o lanet olasıca adamla kavga etmesi iyi olmazdı.
"O adamı elbet bir gün öldüreceğim,Daphne." Ses tonu çok ciddi olduğunu belli ediyordu. Oradan uzaklaşmış olmamıza rağmen yüzü hala gergindi.
"Saçmalıyorsun,öyle bir şey olmayacak. Onu önemsemene gerek yok,önemli olan benim ve cinsiyeti belli olmayan bebeğimiz. Bakalım kız mı olacak. Ben erkek olmasını tercih ederim. Sana benzeyecek ve çok yakışıklı olacaktır. Kızların peşinde gezebileceğini düşünüyorumda,sanırım onu kıskanırım." Dediklerime gülerek karşılık vermişti.
"Ama eğer kız olursa erkekler peşinden gelecektir,hepsini dövmek zorunda kalabilirim. Özellikle sana benzerse.. Tanrım! Zaten senin peşindeki lanet olasıca herifleri düşündükçe çıldırıyorum. Eğer ona da böyle yaparlarsa.." Düşüncelerine güldükten sonra eğer kızım olursa onu kıskanacağımı düşündüm.
"Ah,esas ben seni k
ıskanırım. İkinci plana atılacağım sanırım,erkek olsun bence." Beni kendine çevirip,görenleri kıskandıracak kadar ateşli bir öpücük verdikten sonra geri çekildi.
"Erkek olursa ne olacak? Hayatında ikinci bir erkeğe yer vermeni istemiyorum. Ben tek olmalıyım." Bu gidişle çocuğumuzun olmaması gerekiyordu.
"Ortasını bulamayacağımıza göre erkek olsun. İsim bulmalıyız." Söylediklerime kahkaha attıktan sonra tekrar konuşmaya başladı;
"Sanırım onu sevmeyeceğim,seni onunla paylaşamam." Üzgün gibi davranmaya çalışsada dudak kıvrımları onu ele veriyordu.
"Buna daha çok var ama. Ayrıca ben onu şimdiden sevmeye başladım." Cevap vermesede,dudaklarıma kondurduğu öpücük çok şey anlatmıştı. Eve girdiğimizde acıktığımı fark etmiştim. Charles'a dönüp,onun bir şeyler hazırlamasını umarak söylendim.
"Ben acıktım sanırım." Etrafıma bakarak söylesemde,lafım yerine ulaşmıştı.
"Anladım küçük bayan. Bir şeyler hazırlar gelirim ama en yakın zamanda bir hizmetçi tutmalıyız. Sanırım bu hizmetçiyi sen seçsen iyi olacak." İğnelemesiyle ona attığım keskin bakışlara gülüp,mutfağa kaçmıştı.
Salona girdiğimde bir süredir buraya inmediğimi fark etmiştim. Charles'ı odadan kovduğumda bir yastık ve bir örtüyü alıp buraya inmiş olmalıydı. Salonun dağınık görüntüsü gözlerimi yorsada,önemsememiştim.
"Nerede yemek istersin?" Charles elinde bir tepsi ve bir tabak çorbayla içeri girmişti. Sorusuna cevap vermeden gözlerimi çorbaya dikmiş bakıyordum. Tepsiyi masaya bıraktığında ona bakmadan çorbayı içmeye başladım. O ise beni izliyor ve gülüyordu.
"Ne?" Sert çıkışıma kahkaha atmıştı.
"Sana kaç gündür yemek yedirmiyorum acaba? Savaştan dönmüş askerler gibisin,aç ve doyumsuz." Lafları karşısında tepsiyi itmiş ve ayağa kalkmaya yeltenmiştim. Elleriyle omuzlarıma baskı uygulayarak beni yerime oturtmuştu ve tepsiyi tekrar önüme çekmişti.
"Şaka yaptığımı biliyorsun." dedikten sonra yemeğe devam etmemi bekliyordu. Yüzümü ona çevirdim ve gözlerimi kısarak konuşmaya başladım;
"Sanırım ikna olmadım." Dudaklarımın yanına küçük bir öpücük kondurduktan sonra sordu; "Şimdi?" Dudaklarını boynuma indirmişti.
"Sanırım.. Evet." Başını kaldırmış,kazandığı zaferle sırıtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
Historical Fiction"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."