Hannah, kollarını birleştirmiş sıkıntılı bir ifadeyle bizi beklediğini belli ediyordu. İleri gittiğini söyleyip, onu kovacakken Charles beni kendine çekti ve konuşmaya başladı.
"Burada ne işin var, Hannah?" Sesi ciddiyetini koruyordu.
"Siz neden evde değilsiniz?" Tek kaşını kaldırarak sorduğu soru, çoğul olsada daha çok Charles'a sorulmuş gibiydi. Her ne kadar verecek milyonlarca cevabım olsa da, Charles'ın cevap vermesini bekledim.
"Bu seni neden ilgilendirsin? Şimdi, burada ne işin var dedim?" Gittikçe şiddetini artıran ses, korkutucu bir tona bürünmüştü.
"Sadece sana bakmak için gelmiştim. Bana uğrayacağını söylemiştin." Sözleriyle kasıldığımı fark etmiştim. Ona inanmak yerine, saçlarını yolmayı tercih etsem de söylediklerinin doğruluk payı olabileceği düşüncesi içimi kemiriyordu.
"Sen ne dediğinin farkında değilsin. Biz seni buradan atmadan gitsen iyi olacak." Her ne kadar kibar bir şekilde söylese de, bakışları bunun bir tehdit olduğunu belirtiyordu. Hannah, Charles'ı daha fazla kızdırmamak için ona bir öpücük atarak evden çıktı. Neden yapmıştı bunu? Tabi ki beni çıldırtmak için.
"Onu bir gün öldüreceğim. Buna Tanrı şahidimdir!" dediğimde arkamdan tanıdık bir bayan sesi geldi.
"Kimi?" Sevecen ve meraklı ses, kralın yeni sevgilisi Anne'e aitti. Bugün evde yalnız kalamayacaktık. Kendime acımaya başlamıştım. Hüzünlü bakışlarımı Charles'a çevirdiğimde, onun da aynı şeyi düşündüğünü anlamak zor olmamıştı. Ben açıklamak için ağzımı açtığımda, Anne'in arkasından Henry belirdi. İkimizde reverans yaparak onun sorgulayan yüz ifadesini incelemeye başladık.
"Ah, Hannah değil miydi o? Yoksa Libby'nin arkadaşlarıyla mı dost oldunuz?" Bir şeyleri anlamamışçasına bakıyordu. Daha doğrusu çözmeye çalışıyordu. Benim de kafam karışmıştı ve ona bakmayı sürdürüyordum. Libby'nin dostu olduğunu söylemişti, bu nasıl olabilirdi?
"Sakin ol sevgilim, zaten buraya bunu açıklamak için geldik. Sanırım bilmiyorlar." Anne onun sorusunu cevaplamış, sanki rahatsız olduğu bir şeyleri anlatacakmışçasına bize döndü.
"Sanırım.. Daha rahat bir yerlere geçsek iyi olacak." Dedim ve onları salona götürdüm. Hepimiz koltuklara oturmuş, Anne'in konuşmasını bekliyorduk. Söyleyecekleri için sabırsızlansam da o yavaştan alıyordu. Ya da anlatmaya çekiniyordu.
"Anlatacaklarım hepimizi ilgilendiriyor. Hatta birkaç kişiyi daha. Bu aptalca oyunların neden olduğunu anlayacaksınız. Gerçi,sebep belli değil mi?" sorusunu sorarken gülümseyerek, Charles'ı işaret etti. "Hepimiz, Libby'nin onu istediğini biliyoruz sanırım. Ama ben detaylarını anlatacağım."
"Siz, Libby'yi tanıyor musunuz?" Dehşete düşmüş gibiydim. Eğer, ikisi arkadaşsa Charles'la ayrılmamı bile isteyebilirdi. Telaşa düşmüş bir şekilde, Charles'a daha da çok sarıldım.
"Ah, hayır. Yanlış anladın. Şimdi söyleyeceğiniz bir şey yoksa başlıyorum?" dedikten sonra bize bakıyordu. İkimiz de konuşmak yerine başımızı hayır anlamında sallamıştık.
"Libby benim bir zamanlar arkadaşımdı. Yani sanırım arkadaştık. O genelde, işlerini bana yaptırır, ayak işlerinde kullanırdı. Bazen neden bunları yaptığımı düşünüp kendime kızıyorum. İşte bir gün, bana çok önemli bir şey yaptıracağını söyleyip, yanına çağırmıştı. Tabi heyecanla yanına gidip dinlemeye başladım. Senden ve Charles'tan bahsetti, onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Sanırım istediğini elde edemeyince bu hale geliyor. Sizi ayırmam için beni kullanacağını söyledi. Eğer yapmazsam, başıma kötü şeyler geleceğinide söylemeyi unutmamıştı tabi." Gözlerini devirdikten sonra devam etti; "Buraya geldiğimde siz zaten birlikte gibiydiniz. Sizi bir süre izledikten sonra sarayda dolaşmaya başladım. O sırada, Henry'yi gördüm ve tam anlamıyla çarpıldım. Bir süre bakıştıktan sonra tanıştık ve işte görüyorsunuz. Siz tekrar birleştiniz ve bir gece Libby odama gelip, her şeyi mahvettiğimi bunu ödeteceğini söyleyip durdu. Hatta tırnaklarıyla boğazımı çizdi diyebilirim. O kadar ileri gitti, evet. Sonra biz konuşmaz olduk. O arada, Thomas'ı da tehdit ederek ve seni ona vereceğini söyleyerek plan yapmış. Ben de yeni öğreniyorum. O size zarar vermeden uyarmak istedim. Buraya gelmedi, değil mi?" dediğinde hatırladıklarımla fenalaşmıştım. O adamı ne hatırlamak istiyordum, ne de adını duymak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
Historical Fiction"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."