Henry'den ayrıldığımda, gözlerim hala kapalıydı.Tutku dolu soğuk nefesini yüzümde;dudaklarımda hissediyordum.Yabancı, uzak, karşılıksız bir öpücük.Bana bir şey hissettirmemişti.Şimdi Charles acı çektiği için biraz daha iyiydim.
"Daphne." Sesindeki üzüntüyü anlamak mümkündü.
"Lordum." Dedim yavaşça.Soğuk bir damla sol yanağımdan boynuma kaydı.Elini boynuma götürerek işaret parmağının ucuyla dokundu.Rahatsızlığımı farkederek, hızla geri çekildi ve kaşlarını çatarak öfkeyle arkasını dönüp gitti. Arkasından gitmeyi aklımdan bile geçirmeden,hayatımı tümüyle kaplayan ama bütün üzüntümün sebebi olan adama baktım. Orada olmasını ve beni teselli etmesini diledim tüm kalbimle. Arkamı dönmüş,gözlerim kapalı bir biçimde bekliyordum. Sanki birazdan gelecek ve bana sarılacak gibiydi. Gözlerimi açtığımda onu orada bulamamaktan korkuyordum. Ya da yanındaki sarışın kızla.. Birkaç dakika önce gördüklerimi hatırlayınca sinirle birden gözlerimi açmıştım. Ama korktuğum olmuştu,Charles orada değildi. Aramızda farklı bir şeyler olduğunu hissediyordum,sanki o ellerimden kayıyordu ve onu bırakan,hayatımdan çıkmasını sağlayan bendim.
Bir süre daha boşluğa baktıktan sonra arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Birkaç günde olan olaylar sayesinde kendimi delirmiş gibi hissediyordum. Bütün bunlar beni hem yıpratmış hemde üzmüştü. Önceki günlerdeki mutlu anılarımı aklıma getirip,iç çekerek saraydan içeri girdim. Önüme bakarak sarayın koridorlarında ilerlerken karşımda birinin durmasıyla başımı kaldırdım. Endişeli gözlerle bana baktı bir şey hatırlamış gibi ağzını açtı.
"Kral sizi çağırıyor. Odasına,şimdi." Tanrı aşkına bu adam benden ne istiyordu? Az önce beni orada öylece bırakıp giden o değil miydi? Şimdi de beni mi istiyordu? Sinirli ve hızlı adımlarla köşeyi döndüğümde bu anın, gerçek olmamasını dileyerek gözlerimi kapattım ve tekrar açtım.Charles, donuk ifadesiyle az önce çıktıkları odanın kapısını kapattı.Kadın, memnuniyetle gülümsemeye devam ederken, ağlamamak ve ikisini de öldürmemek için yumruklarımı sıkıyordum,içimdeki aşk kırıntıları ondan nefret etmemi engelleyebilirdi ama gittikçe uzaklamasını engelleyemiyordu. Charles'ın böyle bir şey yapabildiğine inanamıyordum, beni sonsuza kadar bekleyecekti, yaşadığımız her şey gerçekti.Ve şimdi ben herkes tarafından bilindiği gibi ben krala aitken ve bu fikre asla alışamamışken, Charles bunu çoktan başarmış gibi görünüyordu.
Amy kolunu Charles'ın beline doladığında arkamı döndüm ve gözlerime hücum eden yaşları geri itmeye çalıştım. Biraz bekledikten sonra ağır adımlarla kralın odasına doğru ilerlemeye başladım. Beni neden çağırdığı ya da benimle ne yapacağı umrumda değildi. Bu gördüklerimden sonra Charles'ı asla affetmeyecektim. Zaten onunda benden özür dilemeye gelip,beni sevdiği yalanlarını söyleyeceğine inanmıyordum. Adi pisliğin tekiydi! Sinirle adımlarımı hızlandırmış,sonunda kralın odasına gelmiştim. Hızlı birkaç hareketle üstümü düzeltmiş ve birkaç derin nefesle içimden sayı saymaya başlamıştım. Bunun beni her zaman sakinleştirdiğini sanıyordum ama bugün işe yaramamıştı. Kapıyı açmaya yeltendiğimde, soğuk bir elin bileğimden tutmasıyla irkildim ve hızla arkamı döndüm.Tanrım, Libby !
"Dur lütfen, beni dinle." Dedi aceleyle.Sonrasında ukala bir tavırla devam etti. "Charles'ın beni neden terkettiğini biliyor musun ?" Cevap vermedim, veremezdim. Çünkü Charles beni sevdiğini o yüzden Libby'den ayrıldığını bana defalarca söylemişti. Bugün gördüklerim ise bunun tam tersiydi. Belki de o sarışın kıza da aynılarını söylemişti..
"Amy, beni onun için terketti.Seninle sadece evlenmek zorundaydı.O, sana karşı hiçbir zaman bir şey hissetmedi. Daphne. Onun kalbi hep Amy'ye aitti." Amy,Charles'ın yanında gezen sarışın kız olmalıydı. Söylediklerine inanmak istemiyordum ama nedense şimdiden söylediği bir şeyler doğru geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
Historical Fiction"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."