DAPHNE
Henry'yi görür görmez ince örtüyü üstüme çekip yatakta doğruldum. Bu saatte odamda ne işi vardı? Ne için gelmişti? Zaten beni evleneceğim adamdan ayırması yetmiyor muydu? Sürekli bir şeyler mi istemesi gerekiyordu? Rahatsız edici bakışlarımı yüzüne diktim ve onunda rahatsız olmasını diledim. Ama tabi ki istediğim etkiyi yaratamamıştım. Umursamaz biri olduğundan yanıma iyice yaklaştı ve yatağa oturdu.
"Ne istemiştiniz lordum?" dedim gülümseyerek.
"Ah,ben sadece uyuyup uyumadığına bakmak istemiştim."
"Gördüğünüz gibi daha uyumadım." Dedim gözlerimi gözlerinden kaçırarak. Her an saldıracakmış gibi bir ifadesi olmasa,belki korkmazdım. Gözlerimi ondan kaçırmamam için bir eliyle çenemi tutup ona bakmamı sağladı. Gözlerindeki saf arzu insanı korkutacak cinstendi,tabi eğer onu arzulamıyorsanız. Yavaşça yaklaşıp dudaklarımın yanına bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildi. Hala nefesini ve kalp atışlarını hissedebiliyordum. Onunda benim kalp atışlarımı duyduğundan emindim. Ama benimki heyecandan değil,korkudandı. Kolumda gezinen eli ondan iyice iğrenmemi sağlıyor,geri çekilme isteği uyandırıyordu. Geri çekilmenin çok yanlış bir hareket olduğunu bile bile geri çekildim ve ellerini üzerimden çekmesini sağladım. Gözlerindeki şehvet gitmiş,yerini öfkeye bırakmıştı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" diye kükremesiyle iyice geriye çekilmiş,korku dolu bakışlarla ona bakıyordum. Gözümden süzülen bir damla yavaşça yanağımdan boynuma doğru akıyordu. Henry ağladığımı görünce hem meraklanmış hem de üzülmüştü. Yani,yüz ifadesi öyleydi ve ben bunun için canımı bile verebilirdim.
"Tanrı şahidimdir bir gün benim olacaksın!" dedi istediğini alamayan bir çocuğun mızmız tavırlarıyla ve hızlıca ayağa kalkıp odadan çıktı. Bense bu geceyi atlatmanın verdiği sevinçle gülümsüyordum. Ama sonraki geceler aklıma geldikçe mutluluğum yavaş yavaş kayboluyordu.
Uyuyamayacağımı anladığımda kalkıp sessizce giyindim ve kimseye görünmeden odadan çıktım. Tanrım,Charles'ı bulmalıydım! Libby'nin dedikleri aklıma geldiğinde adımlarımı sıklaştırmış,derin nefesler alıyordum. Beni birilerinin görmemesi için dualar ederek karanlıkta ilerliyordum. Sonunda atların bulunduğu bölüme geldiğimde birinin olup olmadığını bir kez daha kontrol ederek atıma bindim. Eğer yakalanırsam bana neler olacağı umrumda değildi. Peki ya Charles? Ona ne olacaktı? Kötü düşünceleri zihnimden uzaklaştırıp atımla ilerlemeye başladım. Şanslı günümde olmalıydım ki kimse beni tanımamıştı. Charles'a yaklaşmanın verdiği heyecanla,yavaşça geldiğim yollarda hızla ilerliyordum. Sonunda Charles'ın evine geldiğimde gece olduğunu farkedebilmiştim. Hepsi yatmış olmalıydı,beni bekleyecek değillerdi sonuçta. Kapıya ilerledim ve birkaç kez tıklattım. Herkesi uyandırmak istemiyordum ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Evin hizmetçisi kapıyı açtığında beni gördüğüne çok sevinmişe benzemiyordu. Hatta yüzünde üzüntülü ve sinirli bir ifade vardı diyebilirim.
"Charles?" dedim sorarcasına.
"Odasında." Dedi gayet soğuk bir sesle. Onu kaba bir şekilde kenara itip merdivenleri çıkmaya başladığımda Charles'la son karşılaşmamızı unutmuştum. Aklımda sadece onu göreceğim ve kokusunu içime çekeceğim vardı,eskisi gibi birlikte olacaktı. Sonrasını düşünmeden odasına girdim. Yanına gidip ona sarılmak için can atarken yataktaki hali durmamı sağlamıştı. Yüzü,kolları ve kısacası bütün vücudu yara içindeydi. Birkaç saniye içinde gözlerim dolmuştu bile. Bunu benim yüzümden yapmışlardı. Tek sevdiğim kişinin acı çekmesini sağlayıp,onu üzmüştüm.
"Tanrım!" diyerek yanına oturdum elini tuttum. Gözlerimden damlalar durmaksızın akıyor,bazıları ellerimizin üstüne düşüyordu. Gözyaşlarımın etkisiyle uyanmıştı ve bir meleği andıran suratına acı yerleşmişti. Canı yanıyordu.. elini elimden çekti ve bir şeyler mırıldandı. Ne dediğini anlamasamda dudaklarının kıvrımını tekrardan görmek hoşuma gitmişti. Gözyaşlarımın arasından gülümsedim ve eğilip yanağına bir öpücük kondurmak istedim. Ama ona yaklaşırken yanağımdan süzülen bir damla yaş yüzüne düştü ve inlemesiyle birlikte geri çekildim. Canı gerçekten çok yanıyor olmalıydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
Historical Fiction"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."