DAPHNE
Charles ve Libby karşımda dakikalardır büyük bir istekle öpüşürken onları izlediğimi yanağımdan süzülen bir damla yaşın elime düşmesiyle fark ettim. Charles şu an ne yaptığını kesin olarak biliyor ve Libby'den daha büyük bir istek ve açlıklı onu öpüyordu. İstediği buydu,Libby'yi istiyordu. Ne yapabilirdim ki? Cansız bir şekilde orada durmuş onlara bakarken onlar çoktan eve girmişlerdi bile. Benim onları daha fazla izlemeye hakkım yoktu. Sonuçta biz daha evli değildik,birbirimizden hoşlandığımız bile söylenemezdi.. Beni kral bile isterken,bu kadar çok arzulanırken onun reddetmesi acayip değil miydi? Bu kadar mı değersizdim?
***
Mary şişmiş ve kızarmış gözlerimi gördüğünde beni aceleyle odama çıkardı. Üzerimi değiştirmeme yardımcı olduktan sonra sorn bakışlarla bana bakıyordu ama ağlamaktan halsiz düşmüştüm ve konuşabilecek halim yoktu. Kendimi bin yıldır uyuyormuşum gibi hissediyordum. Ama artık uyanma vakti gelmişti,gözlerimi her şeye karşı açacaktım. Son anda uyumaktan vazgeçip Libby'nin evine gitmeye karar verdim. Gidecektim ve konuşacaktım,eğer Charles ordaysa da bir yalanı yaşadığını söyleyecek,düşüncesiz ve ruhsuz olduğunu,ancak bir ölüyle yaşabileceğini yüzüne haykıracaktım. Aceleyle yataktan kalktım ve Mary'yi beklemeden giyinmeye başladım.
Dışarı çıktığımda Mary'nin endişeli bakışları yüzümdeydi.
"Biraz hava almak istiyorum Mary,ben iyiyim." Dedim ve bir kez daha o "iyiyim" maskemi yüzüme takarak ilerlemeye başladım. Eğer, eğer Libby ve Charles sevgiliyse ne yapacaktım? Mutluluğu hiç mi hak etmiyordum? Sanki hayat bana şaka yapıyordu,hastalıklı bir şaka. Bu düşünceme gülümsedim ve ilerlemeye başladım. Gölün yanından yavaşça Libby'nin evine doğru ilerliyordum. Ses çıkartmamaya dikkat ederek,sakince adımlarımı atıyordum. Sanki biri dokunsa yere yığılacaktım. Libby'nin evinin önüne geldiğimde derin soluklar alarak kendimi sakinleştirdim ve kapıyı çaldım. Kısa bir süre sonra Libby kapıyı açtı ve suratında aniden şaşkın bir ifade belirdi. Beni beklemediği açıktı.
"Biraz konuşabilir miyiz?" dedim kibarca. Sanırım Charles'ın beni aldatmasının suçunu ona atmamalıydım.. daha önceden sevgili olma ihtimalleri de vardı.
"Tabi" dedi gözlerindeki o korkunç ışıltıyla.
"Çok kalmayacağım. Sadece.. Sadece Charles'la arandakileri öğrenmek istiyorum." Dedim hızlıca. Bunu soracağımı tahmin etmiş gibiydi ve sanırım doğruyu söyleyecekti.
"Charles.. Charles'la yaklaşık 1 yıldır sevgiliyiz. Sen yokken o tamamı ile benimdi,benimleydi. Gerçi şimdi de benimle. Eğer seni sevseydi benim yatağıma gelmezdi değil mi? Ama sen de onu aldattın,kralla." dedi tek kaşını kaldırarak.
Ne? Onun yatağına mı girmişti? Onunla yatmış mıydı? Aklımdan kralın kalçalarıma dokunuşu,dudaklarıma değdirdiği sıcak dudakları geçti.
"Ben başka biriyle yatağa girmedim ya da bir şey yapmadım." Dedim sinirle. Ne cürretle bana fahişeymişim gibi davranabiliyordu?
"Kralla öpüşmediğini söyleyemezsin. Herkesin gözü önünde onu öptün. Belki daha fazlasını da yapmışsındır. Kim bilir?" dedi ve sehpanın üstündeki içkisini almak için ilerledi. Bu kadarı fazlaydı,burada daha fazla kalıp onun bana yakıştırdığı şeyleri dinlemeyecektim.
"Bu konulardaki tecrübeni bilemeyeceğim tabi,neyse teşekkürler." Dedim ve cevabını beklemeden kendimi evden dışarı atıp kapıyı sertçe kapattım. Arkamdan gelmedi ya da cevap vermedi ama attığı kahkaha iyice sinirimi bozmuştu. Birkaç saat önce bana çok sevimli gelen biri şimdi nasıl bu kadar sinirimi bozabiliyordu ki?
Yavaş adımlarla Charles'la dolaştığımız gölün oraya doğru ilerlemeye başladım. Charles'ın evine gidecek ve onunla konuşacaktım. Ne diyebilirdim ki? Sessiz adımlarımla sonunda Charles'ın evine ulaşmıştım. Bu kadar yürümenin acısının gece çıkacağından emindim,şimdiden çok yorulmuştum. Kapıyı çalmak için ilerlerken bir yandan "sakin ol" "korkma" "bir şey olmayacak" "ona haddini bildireceğim" gibi düşüncelerle kendimi sakinleştirmeye çalışırken düşüncelerim farklı bir yola sapmayı tercih ettiler ve kendimi sinirlenmiş,yıpranmış ve kullanılmış bir şekilde buldum. Charles'ın tatlılığa kapılıp,ona bir öpücük vermiştim. Sanırım birazda kendim istemiştim. Tam düşüncelerimden soyutlanmış kapıyı çalacakken Charles çıktı. Beni görünce yüzünde hiçbir ifade belirmedi. Bir ölü gibiydi,yüzünden ne düşündüğünü anlayamazdınız. Belli bile etmezdi. Tam bir ruhsuzdu,bomboştu. Ona soru sorma imkanı vermemeliydim,yoksa sorularımı cevaplayamazdı. Kafamda o kadar soru vardı ki. Hangisinden başlayacağımı bilemedim ve
"Benimle biraz yürür müsünüz efendim?" diye mırıldandım. Evet,sinirle bağırdım demek isterdim ama tek yaptığım mırıldanmaktı.
"Tamam bir dakika." Dedi ve içeri girip bir şeyler yaptıktan sonra çıktı. Ne yaptığını sormadım ve yanında ilerlemeye başladım. Sinirlenmiş gibiydi ve hızlı yürüyordu. Bense bu etekliklerle büyük adımlar atamıyordum,arkasından koşmak zorunda kalıyordum ki bunlarla koşmak hiç kolay değildi. Zorlandığımı fark ettiğinde yavaşladı ve yüzüme baktı,suratımdaki donuk ifadeden bir şeyler olduğunu anladıysada bunu sonraya saklamaya karar verdi. Uzun bir sessiz yürüyüşün ardından sessiz,ağaçların rengarenk çiçeklerle sarmalandığı bir yere gelmiştik.
"Neler oluyor Daphne?" dedi endişeli gözlerle bana bakarak. Aslında cevap vermeyip onu delirtebilirdim ya da "hiçbir şey" deyip sinirlenmesini sağlayabilirdim. Ama yapmadım.
"Libby ile aranda geçenleri ne zaman söylemeyi düşünüyordun? Beni kullandıktan ya da oynattıktan sonra mı?" dedim ağlamaklı bir sesle. Tanrı aşkına bu lanet hormanlarım bir rahat duramaz mıydı?
"Eğer anlatsaydım benimle evlenir miydin?" dedi ve çenemden tutup ona bakmamı sağladı. Sorusu saçma değil miydi? Elbetteki evlenmezdim. Kendimi metresi gibi hissetmemi sağlamıştı.
"Tabi ki hayır." Cevabını verdikten sonra gözümden bir damla yaş yavaşça yanaklarımdan süzüldü. Charles ise bana bakmıyorum damlanın izlediği yolda gözlerini kaydırıyordu. Damla sonunda göğsümün biraz üstünde durmuştu. Onun da benim gibi hali kalmamıştı. Bu hastalıklı şakaya bir kez daha güldüm. Charles'ın delirmişim gibi bana bakmasını bekliyordum ama bakmadı. Kafasını bile kaldırmadı. Bir elini belime yerleştirdi ve beni kendine doğru daha çok çekti. Eli hafifti ve avucunun sıcaklığını elbisemin içinden bile hissedebiliyordum. Yavaşça başını eğdi ve damlanın son bulduğu yere hafifçe bir öpcük bıraktı. Tanrım! Neden bu adam bu kadar çekiciydi? Ne olduğunu bilmeden ona doğru çekiliyordum. Ne hareket edebiliyor ne de bunları yapmamasını söyleyebiliyordum. O güçlü,dimdik duran Daphne'ye ne olmuştu? Onu ittirerek geri çekildim ve eve doğru ilerlemeye başladım. Gözyaşlarım yağmur damlaları gibi yanaklarımdan süzülüyorlardı. Tutamadığım bir hıçkırık her şeyi altüst etmişti. Charles hızlı adımlarla yanıma geldi ve beni kendine çevirip başımı göğsüne yasladı. Ellerinin beni teselli edercesine saçlarımda dolandığını ve sıcak nefesini hissediyordum. Beni hem üzen hemde teselli eden aynı kişiydi. Ne tuhaftı değil mi? Bir kişi hem seni yok edebiliyor hem de yeniden canlandırabiliyordu. Bir kez daha geri çekildim ve yüzüne bakıp;
"Bu.. bu fazla gerçek. Çocukça korkularım yüzümden bastırılmış bir halde olmaktan sıkıldım. Hemen gitmeni istiyorum. Çünkü varlığın hala burada ve beni yalnız bırakmayacak,bunu biliyorum. Bunlarda unutulacak şeyler değil. Gördüklerim,hepsi çok gerçek." Dedim kendimden emin bir sesle. Yüzünde beliren pişmanlık ifadesi duvarlarımı yıkmaya başlamıştı bile. Ama pes etmeyecektim,bunları kendime yakıştıramıyordum. Artık tükenmiş bir şekilde arkamı döndüm ve eve doğru yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
Tarihi Kurgu"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."