17. Bölüm; "Güneş"

733 55 0
                                    


DAPHNE

Gökyüzünü pembeye boyamış güneş ışıklarını izlerken,ne soğuk ne de bulunduğum ortam önemliydi. Charles'ın yanımda olması,nefes alışverişlerini hissetmek bana huzur veriyor,sürekli orada kalma isteği uyandırıyordu. Kendimi gecenin serinliğinde,Charles'ın kollarına bıraktım. Bu kadar olaydan sonra,sakinliği ve güveni hissetmem gerekiyordu. Onun saçlarımda gezen elleri bu hissi fazlasıyla yaşatıyordu. Ama her iyi şeyin biteceğini bilen biriydim. Elinden şekerinin alınma korkusuyla yaşayan bir çocuk gibi hissediyordum kendimi.

"Neden birlikte olamıyoruz?" dedim isyan edercesine.

"Birlikteyiz." Dedi sıkıca tuttuğu elime bakarak.

"Onu kastetmediğimi biliyorsun."

"Biliyorum. Ama yine de birlikte olacağız. Şimdi bunları düşünmesek? Seninle birlikte geçirdiğimiz son birkaç saat. Güneş doğacak sevgilim." Sesindeki hüznü gizlemeye çalışsada saklayamamıştı.

"Biliyor musun,bazen rüya olduğunu düşünüyorum. Bu iğrenç hayatımda mutlu geçirdiğim anılar sadece sen varken. Her mutlu anımda sen varsın. Senden önceki hayatımı hatırlamıyor gibiyim. Uyumak ve bir daha hiç uyanmak istemiyorum." Sessizce gülüşünden bundan hoşlandığını anlamıştım.

"Ben bir rüya mıyım?" Gözlerindeki bakıştan eğlenmeye ve gideceğim düşüncesini aklımdan silmeye çalıştığını anlıyordum. Yine de bu çabası,gözden kaçmayacak derecedeydi. Son birkaç saatimi eğlenceli geçirmeye hakkım vardı ve ben hakkım olanı fazlasıyla alacaktım.

"Ah,elbette bayım. Senin gibi kaba,duygusuz ve romantik biri gerçek olamaz." Dedim ona sırıtarak. Suratının asılmasını ve bana bozulmasını bekliyordum. Ama tabi ki bunu yapmayacağı barizdi.

"Öyle mi? Peki o kaba ve duygusuz adam şimdi seni suyun içine bırakırsa?" Sözleriyle birlikte beni çoktan kucağına almıştı bile. Yapmacık bir çığlıkla,gözlerimi iyice açarak ona baktım.

"Bunu yapamazsın bana,değil mi?" dedim en masum halimi takınarak.

"Evet,bence yapabilirim." Gülümsemesi iyice genişlemişti. Yavaş adımlarla göle yaklaşıyor,aynı zamanda kollarımı tutmuş,çırpınmamı engelliyordu.

"Hayır,bunu yapamazsın!" dedim telaşla kucağında çırpınarak. Suyun soğukluğunu düşündükçe daha da ürperiyordum.

"En son kaba olduğum hakkında bir şeyler demiştin?"

"Ah,sevgilim! Yanlış duymuş olmalısın. Senin ne kadar kibar ve romantik biri olduğundan bahsediyordum." Tanrım! Beni gerçekten o suya bırakamazdı,bırakmamalıydı. Bunu çok kötü ödeteceğimi biliyordu.

"Bu kadarcık mıydı?" Burun kıvırarak söylediği kelimeler gülmemi sağlamıştı.

"Sen tanıdığım en mükemmel insansın. Senin yanındayken kendim olabiliyorum. Başkasına ihtiyaç duymuyorum. Seninle değilken sanki nefes almıyormuşum gibi,yaşadığımı hissedemiyorum. Bu yüzden beni hiç ama hiç bırakmaman gerektiğini söylüyordum." Meydan okurcasına yüzüne diktiğim bakışlarımla,bir cevap bekliyordum.

"Sen şeytanı bile baştan çıkarabilirsin!" dedi beni yere indirerek. Ama ben şeytandan bile kurnaz biriydim. Bunu yapmaması gerektiğini ancak ben onu kendime çekip,göle itince farkedebildi. Kafasını sudan çıkardığındaki ifadesini gördüğümde kahkahalarımı tutamamıştım. Bana attığı tehdit edici bakışlar işe yaramayınca sudan çıkmayı akıl edebildi. Sinsi bakışlarla bana yaklaşmaya başladığında kahkahalarım son bulmuştu. Bu sefer kurtuluşum yoktu! Beni o soğuk suyun içine atacaktı. Geri geri attığım adımlarımla bir ağaç dalına takılınca yere düştüm. Sürünerek geri geri gitmeye çalışsamda beni kollarımdan tutmuş,yere çökmüştü.

"Korkma,seni o suyun içine atmayacağım. Sadece çok üşüdüm." Dedi ellerini birbirine sürterek. Üşüdüğü düşüncesiyle kollarımı boynuna sarmış ona yaklaşmıştım. Ani bir hareketle kendimi tekrar kucağında bulunca oyuna geldiğimi farkettim. Bu gece bitmeyecekti herhalde? Kahkahalarımızın eşliğinde tekrar gölün başına geldiğimizde beni yere indirdi.

"Ne oldu? Beni göle atmayacak mısın?" dedim kışkırtırcasına.

"Hayır,kendim ıslatacağım." Dedi ve ıslak kıyafetleriyle bana sarılmış,boynuma küçük öpücükler kondurmaya başlamıştı. Her öpücüğünde gülsemde,artık ayrılık vaktiydi. Ellerimle onu iterek geri çekilmesini sağladım.

"Güneş doğdu." Dedim isteksizce. Güneşi bu kadar sevmeme rağmen,şimdi doğduğu için lanetler yağdırıyordum. Ne olurdu biraz daha geç doğsaydı?

"Ne yazık ki. Güneşten nefret etmem ikinci bir sebep daha." Diye mırıldandı. İlk sebebi,beni güneşten kıskanmasıydı. Bu aklıma geldiğinde gülümsemiştim. Ne düşündüğümü anlamış olmalıydı.

"Beni bu kadar şeyden kıskanmamalısın." Azarlayıcı ses tonuma gülümsemişti.

"Seni,senden bile kıskanabilirim. Ben doymak bilmeyen biriyim hayatım." Dedi göz kırparak.

"Beni baştan çıkarmayı kesmelisiniz artık bayım."

"Sanırım buna olmaz diyeceğim." Dedi ve yüzüme kondurduğu küçük öpücüklerle saraya ilerliyorduk. Güneş doğmuş,adete bütün ışığını bizim üzerimize gönderiyordu.

"Bak,güneş bile seni benden kıskanıyor sevgilim."


DÜŞESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin