DAPHNE
Sabahları gülümseyerek uyanmaya alışmıştım artık. Ama bugün içimde kıpır kıpır eden bir şeyler vardı. Mutluluk iliklerime kadar işlemiş bir şekilde yataktan kalktığımda Mary'nin camdan aşağıyı izlediğini gördüm. Uyandığımı fark edip yanıma geldi ve her sabahki gibi şakalaşarak giyinmeme yardım etti.
"Tanrım Daphne! Güzelliğin karşısında herkesin nefesinin kesildiğini biliyorsun değil mi?" dedi ve bana gülümseyerek odadan çıktı. Bende aynada kendimi biraz daha inceledikten sonra aşağıya indim. Tahmin ettiğim gibi Charles aşağıda babamla konuşuyordu. Onların yanına ilerledim ve ikisinede selam verdikten sonra konuşmalarına devam etmelerini bekledim. Ama babamın suratında gergin bir ifade vardı. Charles'ın gözlerindeki sinir ise bir tutam hüznü saklamaya yetmiyordu.
"Kötü bir şey mi var?" dedim kendimi tutamayarak. İkisininde yüzü sorumla birlikte daha da gerilmişti.
"Hayır,yok. Sadece tahmin ettiğimiz bir şey gerçekleşti." Ne olmuş olabilirdi? Neyi tahmin ediyorlardı?
"Anlamadım." Dedim sorarcasına. Cevap vermeyeceklerini bildiğim halde onlara bakıyordum. Charles ellerimi tutup ona bakmamı sağladı ve konuşmaya başladı.
"Libby.. Bu kadar kolay gideceğini düşünmemiştik zaten. Gitmeden önce yapabileceği her şeyi yapmış lanet olasıca kadın!" En kötü ne yapmış olabilirdi? Ah,Tanrım! Bu kadın ne zaman bizim peşimizi bırakacaktı?
"Ne-ne yaptı?" diye mırıldandığım sırada babamın yanımızda olmadığını fark ettim.
"Yapabileceği en kötü şeyi.. Krala gitmiş ve her şeyi anlatmış. Tabii ki kendi açısından anlatmış,umarım başımıza kötü bir şey gelmez. Libby'nin bu konulardaki ikna yeteneği çok iyidir." Dedi şüpheli bir sesle.
"Ah,pekala. Bugün çok mutluyum ve mutluluğumu Libby'nin bir kez daha bozmasına izin vermeyeceğim." Dedim kararlı bir sesle. Bana cevap vermek yerine saçlarıma küçük bir öpücük kondurmayı tercih etmişti ve elimden tutup ilerlemeye başladı. Nereye gideceğimizi sormuyordum,sonuçta onunla gittiğim bir yer kötü olamazdı. İlerlemeye devam ettikçe beni çok fazla kişinin uğramadığı bir göle götürdüğünü fark ettim. Burada ne yapacaktık? Ani bir hareketle beni kendine çevirdi ve gözlerime bakmaya başladı. İçimdeki tüm tutku ve aşkla ona bakıyordum. Gözlerindeki tutkunun arasındaki hüzün yine yerini almıştı. Kendimi ona o kadar kaptırmıştım ki hüznün hala orada olduğunu unutup onu öpmeye başladım. Bu öpücük diğerlerinden farklıydı. Sanki biri beni ondan alacakmış gibi sıkıca sarmıştı kollarını bedenime. Aramızdaki hiçbir boşluğa izin vermeden bastırıyordu beni kendine. Kollarımı boynuna doladığımda dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve ellerimi bırakmadan bir adım geriledi. Ben başkasına aitmişim ve o yasak olan bir şeyi yapıyormuşçasına bakıyordu bana.
"Eğer sana dans teklifi etseydim,kabul eder miydin?" Ne yani,kabul etmeyeceğimi düşünüyor olamazdı değil mi?
"Ah,tabii ki kabul ederdim." Dedim saf bir şekilde,oysaki altında yatan anlamı çözmüş olmalıydım. Bana yaklaştı ve elini belime koydu. Bende kafamı ona yasladıktan sonra gözlerimi kapattım ve kendimi hareketlerimize bıraktım. Ritmik hareketlerle dansımıza devam ederken saatin ilerlediğinin farkında değildim. Saat ilerledikçe düğünümüze daha da yaklaşıyorduk. Ama içimdeki sevinç kıpırtıları bir bir ölüyor,sanki etraftaki çiçekler bizim her hareketimizle soluyordu. Etraftaki bitkiler bizi uğurluyormuş gibi sırayla ölüyor,kuşlar ise hüzünlü bir şekilde şarkı söylüyorlardı. Etrafa çöken hüzün artık beni rahatsız etmeye başlayınca gözlerimi açıp başımı kaldırdım. Charles'ın da benimle aynı şeyleri düşündüğünü anlayabilmem zor olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞES
أدب تاريخي"Uyuyordu Düşes. Bir zamanlar erkeklerin başını döndürecek güzellikteki kadın, şimdi orada sessizce yatıyordu. Eski güzelliğinin aksine yüzü oldukça ürkütücüydü bugün."