Üşüyorum.
Ovuşturarak ellerinle,
doğur küllerimden beni.
Ağır aksak değil büyüleyerek
dolu dizgin uyuştur beni.
Yoksa bu soğukların gözü dönmüş, nevri atmış.
Daha ertelensen..
Yerle yeksan edecekler gövdemi.Çocukluğumsun.
En çokta ordan tutuştur beni.
Anne sütü kokan bir karış elbisem.
Kuyruğu kopuk uçurtmam.
Sensin, tepelerinde koştuğum memleketin en utangaç çiçeği.
Kırlara yayılan nurunla ılık ılık
öpüştür beni.Düşününce seni,
çöle düşmüş balıklar suyu düşlerdi.
Ve düşününce beni,
Beni hiç düşünmediğin düşüncesi aklıma düşerdi,
Yeşermezdim artık.
Ardın sıra düşlerin tümü suya düşerdi.
Bu yüzden mi bilinmez ama iliklerine dek ölüyor aşk denilen şey.
Ruhunun saf sularıyla seviştir beni.Atmosferi yırtsam az ötede senin gözlerin.
Çocuklar mesela senden sonra ölüme direndi.
Birçok derdime şifa gibi geldin.
Senden sonranın tadı rezilce.
Yağmur misali şifanla tek tek
atıştır beni.Birçok derdime şifa gibi gelen pürüzsüz, narin ellerin vardı senin.
Ve öyle güzel bana geldin ki,
insanlık gelmeyi senden öğrendi.
Parmak izlerini ezberlemiştim.
Ne oldu bize,
Neden dağıldık etrafa,
Niçin sabrı kaldırdık rafa ?
Tamda burdan başlayarak tane tane yatıştır beni.İçimin başkentinde sana bir dergâh var etmiştim.
Akıllar meftun.
Dilsizler konuşuyor.
Akşam beyaz oluyordu orda.
Öyle bir dergâh ki ben Allaha kul, bütün hücrelerim sana köleydi adeta.Bin parçaya bölündüğüm yerden,
Gel bir parça topla beni.
Üşüyorum.
Gözlerinin içiyle bakarak huşu içinde sonsuza eriştir beni.