Bir haftadır bu evdeydim. Tuhaf bir durum ama bu beni rahatsız etmiyordu,hatta buraya ait hissetmeye başlamıştım kendimi.
Barlas'ı sadece kahvaltı ve akşam yemeği zamanı görüyordum. Sanki rahatsız olmamam için özel bir çaba harcıyor varlığını belli etmiyordu. Oysa... içten içe onu görmek istiyordum evet bu gerçeği artık kabul etmiştim. Ama sadece bu kadar ilerisi yoktu, olamazdı onu görmek bana huzur ve güven veriyordu. Yıllarca etrafımdaki insanların aksine, tanımaya yeni başladığım bu adam güvenmeyi öğretiyordu bana. Evi küçük kendine yetecek kadar bir evdi, şehirden uzak sessiz ve sakin bir yerdi. Müstakil, verandası olan bir evdi. Akşamları bir fincan kahve ile keyfi güzel oluyordu. Dedigim gibi tuhaf bir şekilde alışıyordum buraya ve kaçmaya çalıştığım Barlas'ın varlığına... Kalın duvarlar ördüm ben kendime, kalbime, duygularıma... Kişilik olarak evet güven duyuyordum bunu artık kendimede itiraf etmiştim ama, kalp olarak güvenmek benim için imkânsız sınırındaydı. O akşam Barlas gelmeseydi beni buraya getirmeseydi ne olurdu,nasıl olurdum bilmiyorum. Bütün hayatımın bir çıkar ve yalan üstüne kurulu olduğunu öğrenmek... büyük yıkım olmuştu benim için ve ait olmadığım bir yerde durmak bana göre değildi. Devrim ve babamın anlaşmaları,evliliģimizin menfaat üstüne kurulması ve Buse'nin benim kardeşim olması... Bunların hepsi bana çok fazla hatta aşırı fazlaydı. Devrim ve Buse'nin bizden çok önce sevgili olması herşeyin koptuğu noktaydı. Şafak ve Serhat düğünden bir gün önce elde ettikleri tüm bilgileri benimle paylaştıkları zaman, damarlarımda dolaşım yapacak kanın kalmadığını hissettim adeta. Bütün bir hayatım onların yönetiminde, ipleri onların elinde olan bir kukla konumundaydım. Barlas duyduklarımdan sonra ki vereceğim tepkiyi çok merak etmişti. Ama ben inadına sessizliğe sarılmıştım. Ve hala sessizdim konuşmuyor sayılırdık, rutin kelimeler dışında sohbet etmiyorduk neden bilmem sanki sessizlik bizi bize anlatıyordu. Evde iki oda ve cok buyuk olmayan bir salon vardı. Odanın birisinde ben yatıyodum doğal olarak. İlk geldiğim güne nazaran iyice toparlamıştım. Ama bugün karnım biraz fazla ağrıyor ve üstümde bir halsizlik vardı. Lavaboya doğru ilerledim benim lavaboya girmem ile sokak kapısı aynı anda açılmıştı. Gelen doğal olarak Barlas'tı.Lavaboya girmemle şoka girmem arası zaman dilimi yok denecek derece az olmuştu.
Olabilecek en berbat durum başıma gelebilecek en kötü yerde gelmişti. Evet evet Barlas'ın evindeyim, adet oldum ve pedim yok bir, resmen çığlık atmak istiyordum.
Allah kahretsin! Ve en kötüsü çantam yanımda değil üstümde beş kuruş para yok. Evet uğursuzluk perilerim kol kola halay çekin bakalım. Aaa unutmadan bu arada, ben berbat şekilde sancılı bir adet süreci geçiririm. Ve tabiii doğal olarak herşey gibi ilaçlarım da evde kaldı...Ve bir tane daha Allah kahretsin! Ne yapacaktım ben şimdi. Elimi yüzümü yıkayıp lavobodan çıktım. Salona doğru geçtim Barlas uzun koltuğa oturmuş televizyona bakıyordu. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum derin bir nefes aldım, saçlarımı sıkıntı ile karıştırarak uzun koltuğun bir ucunada ben oturdum.
"Barlas"
" Efendim"
"Şeyy markete gitmem gerekli"
" Evde gerekli herşey var sanırım, ama eksik neyse söyle ben alıp geleyim"
" Benim gitmem gerek"
Yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Ve muhtemelen domates ile rakip konumdaydı." Üstüne birşey al madem hemen motorla gidip gelelim"
" Ama benim yanımda para yok Çantam evde kal..."
" Üstüne birşey al kapının önünde bekliyorum"Hızlı adımlarla odaya geçerek üstüme montu giyip saçımı topladım. Buraya apar topar geldiğim için hiç kıyafetim yoktu. Barlas burdan bana bir kaç parça kıyafet vermişti. Ne kadar merak etsemde kimin diye soramamıştım. Şimdilik işimi görüyordu. Aklımın bir köşesinde Alperen vardı ama doğal olarak Barlas'a soramıyordum. Şafak la hiç yalnız konuşma imkanımız olmamıştı. Salona geçip hazır olduğumu belli ettim. Barlas ağır ağır kapıdan çıktı. Bende arkasından aramızda zorunluklu diyaloglar geçiyordu. Beni neden evine getirmişti o gece neden ordaydı hiç bir şey bilmiyordum. Belki gidecek başka yerim olmadığı için sormak ihtiyacı hissettmedim. İkinci kaskı bana uzattı motora bindi. Bende kaskı başıma takıp hemen arkasına bindim. Yine aynı şekilde ellerim kararsız kalmıştı. Montundan tutundum hızı arttırdığı için beline sarılmak zorunda kaldım. Bir süre sonra hız yavaşlasada kollarımı çözmedim. Bu kokudan ne kadar uzak durmak istesemde inadına içime işlemeye çalışıyordu sanki. En derin ormanda taze yağmur kokusuydu sanki, saf tertemiz bir koku. Gözlerimi kapattım rüzgarı içimde hissetmek bu koku ile bambaşka hissettirmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❄BUZ MELEK (Mevsiminde Aşklar Serisi)❄(ASKIDA)
Genel KurguHayat... Sizden yıllarca biriktirdiklerinizi, sadece birkaç dakika içinde alabilecek kocaman bir güce sahip. Ve sizin hesaplarınız hiç bir zaman hayat ile uyuşmaz, bunu anladığınızda ya çok geç kalmışsınızdır yada tam zamanında yakalamışsınızdır. Be...