Tüm düşüncelerimi yanan aleve odakladım. Odunların çıtırtısı titrerir miydi insanın içini ? Bu nasıl bir tezattı ? Bu ne içli bir ateşti ?
Gece bakışlarını benden çektiği anda büyük bir rahatlama hissettim, yük gibiydi bakışları. En çok da acı doluydu.
Şartlar... Diye fısıldadım kendi kendime. Kimse katil olmak istemezdi. Şimdi şu küçücük şöminenin ısıtmaya çalıştığı koskoca salonda iki katil nefes alıp veriyordu. Biri profesyonel, diğeri acemi.
"Yapılacak çok şey var." dedi Gece.
Yavaşça başımı çevirdim Gece'ye. Gözleri yorgun bakıyordu, bıkkın, en kötüsü de tükenmiş...
"Ne gibi ?" dedim sesimdeki isteksizliği saklamaya gerek bile duymadan.
"Senin şu vicdanının sesi gibi." dedi sert sesi.
"Sussun istemiyorum." dedim usulca. Bir katile kafa tutuyordum bu çökmüş halimle.
Elini sımsıkı bağladığı saçlarının üzerinden geçiriyor sakin bir hareketle ayağa kalkarak montunu çıkarıyor. Hareketlerini izliyorum hiç kaçımadan, nedensizce.
Bir süre düşünüdü ayakta, sonra ani bir hareketle tam karşımda dikildi, ürksem de bozuntuya vermek istemedim. Onu izlemeye devam ettim.
"Seninle çalışmak güzeldi." dedi sağ elini uzatarak. Şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalktı, bu da ne demekti şimdi.
"Diyemeceğim, en fazla ayak bağı oldun." diyerek henüz uzattığı elini sıkmama izin vermeden geri çekti.
"Ne ?" dedim.
"Ya varsın, ya yok. Ya olursun ya da olmazsın. Umrumda değil. Seni zorlamayacağım, tercih senin." dedi.
"Ne tercihi ?"
"Ölüm tercihi. Yaşamak benim için amaç ama sen ölümü tercih ediyorsun. Senin kararın."
Tercih etmek. Benim hayatım, hayatını aldığım kişinin toprağın altında olmasına bağlıydı. Ölürse vardım, yaşarsa ölürdüm.
"Gece..." dediğimde merdivenlere yönelmişti ancak durdu. Bana dönmedi sadece bir şekilde devam etmemi bekledi.
Derin bir nefes verdim, bana çare bırakmıyordu. Tamam, yaşamak güzel değildi ama bir şekilde yaşıyorduk işte. Mutlu değildik ama mutsuz da değildik çoğu zaman. Biz gitsek geride kalanlara üzülürdük, öyle de düşünceli insanlardık.
"Ne yapacağız ?" dedim en çok sorduğum soruyu bir kez daha dile getirerek.
Bu tarafa bakmıyordu bile ancak acılı hatta biraz da alaylı gülüşünü hayal edebiliyordum.
"Yarın kalktığımızda görürsün." dedi.
Merakta kalmıştım bir de. Üzerimde bir cinayet, bir geçmişten kalma gönül yarası, bir de Gece tarafından özenle süslenmiş bir merak duygusu vardı. Harika değil mi ? Gerçekten harika.
Harlı ateşe tekrar baktım, alevin dansını büyük bir ilgiyle izledim. İlgimi çektiği için mi ? Hayır.
Sadece zaman biraz uykumu getirsin diye.
Şöminenin ışığıyla oluşan loş görüntüden ve evin tam tepesindeki yeterince aydınlatmaya avizeden ne görebildiysem etrafı gözlemeye çalıştım. Sade bir görüntüsü vardı, sanki arada bir kaçamak yapmak için özel olarak, aceleyle hazırlanmıştı. Girişin yanındaki vestiyerin biraz ilerisi geniş üçlü ve ikili koltuklardan oluşuyordu. Bu koltuklar gri renkte, ortadaki büyük masa da kırmızı renkteydi. Duvarlar karşılıklı olarak gri ve kırmızıya boyanmıştı, büyük bir televizyon özenle hazırlanmış bir televizyon dolabının üzerine oturtulmuştu. İlginç bir görüntüydü ama hoştu. Yuvarlak salonun bir merdiven katı yükseğinde iki çimen yeşili koltuk ve hemen karşısında şömine vardı. Ve diğer kata çıkmak için merdivenler. Kafamı arkama çevirdiğimde mutfağı gördüm, Amerikan tarzıydı. Merdiven ve mutfağın arasındaki kapı da sanırım lavaboydu. Güzel bir tasarım, mükemmel bir ev.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KATİL (Askıda)
Mistério / SuspenseBu büyük bir oyundu ve bir piyondan fazlası değildi hiç kimse... Yaşamak için öldürmek, kendi canından olmamak için yaşayan bir ölüye dönüşmek... Devletin herkesten saklanan gizli bölümünde yaşanan bir ölüm-kalım, savaş-barış, aşk-acı romanı. 'Düzen...