Gece beni odada öylece bıraktı. Kafamdaki soru işaretleri, üzerimdeki ağır yük, buz gibi bir oda...
Gözlerimin her bir karesine pişmanlık dolmuştu, gözlerim dolmuştu. Onun bir kızı bir ailesi bir geleceği vardı. Her şeyden önce o bir insandı.
Ölü.
Gözümden akan damla elimin üzerine düştü ve ben hala gözlerimi aynadan çekemiyordum. Bu hissettiğim vicdan azabı mı? Pişmanlık mı? Yoksa insanın doğuştan gelen yaşam hakkını elinden almanın verdiği burukluk mu?
Tüm hislerim alınmış gibi bakıyordum aynaya, bir kez gözümü çekersem bir daha bakamazdım çünkü. Ölüm, ebediyete göçüştü. Öldürmek dünyada ebediyeti görüştü. Birini kaybetmenin acısını sadece bir kez daha hissetmiştim yüreğimde, ilk acımdı ve hatırladıkça hala burkulurdu içim. Bu daha ağırdı.
Gözlerimi aynadan ayırmadan ellerime getirdim, titriyordum. Soğuktu.
Derin derin soluklar aldım ve her verdiğim soluğun buhar olarak havaya karışmasını izledim esefle.
Titriyordum.
Ellerimi yumruk yapıp haklı olduğumu defalarca kendime hatırlatsam bile, olmuyordu. Ayağa kalktım. Aynada kızaran suretime birkaç saniye daha baktım ve sonra bir yumruk atarak aynayı parçaladım.
Daha iyi hissetmedim. Ama içimde büyük bir rahatlık oluştu. Psikolojik acım çok fazlaydı ve bunu bedensel olarak dengelemeye çalışmıştım. Ölüm zor şeydi.
Ölüme sebep olmak daha zordu.
Kanayan elime baktım, kandan nefret ettim bir kez daha. Korkum yoktu ama bu kez başım dönmüştü.
Pişmanlık.
Vicdan azabı.
Cinayet...
Kendimi atarcasına koltuğa oturdum. Kırık camlar, kanım, gözyaşlarım.
Elimin acısını hissetmiyordum. Kanıma karışan suçluluğu bastıramıyordum. Dayanamıyordum.
Bacaklarımı kendime çektim ve sarıldım. Gece'nin beni duymasını zerre kadar umursamadan hıçkırarak ağladım. Ne yapacağımı, neler olacağını, Albayın ne halde olduğunu düşündüm. Yakınlarını düşündüm. Birinin ölüm acısını yaşamamışken birini öldürmenin acısını yaşıyordum.
Biri boğazımı sıkıyor gibi hissediyordum, şuan hissettiğim tek duygu buydu. Bir de ağlayınca geçecek hissi.
Gözlerim artık yorulmuştu ve iç çekiyordum. En son ne zaman ağladığımı bilmeyen ben, birinin ölümüne ağlıyordum, tanımadığım birinin, ölümü elimden olabilecek birinin.
Ölmemiş olsun.
Ayağa kalktım ve biraz sendelesem de sobalı salona girdim. Gece'ye baktım. İlk defa yüzüme bu kadar anlamlı bakıyordu; beni anlıyor gibi, bana üzülüyor gibi...
"Ölmüş mü?" dedim iyice kısılan ve boğuklaşan sesimi önemsemeden.
Başını aşağı yukarı salladı tam iki kez.
Öldü, tıpkı benim için tek umut parçasının da kalbime batıp beni de yok etmesi gibi.
Gece sadece bakıyordu. Hiçbir şey söylemiyordu. Hiçbir tepki vermiyordu.
Bakıyordu, mahvolmuş elime, bedenime, vicdanıma...
"Neden? Neden yaptık bunu? Bir insanı öldürmek değil, dışlamak değil, kazanmak ve yaşatmak gerekmez mi? Öldürmek neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KATİL (Askıda)
Misteri / ThrillerBu büyük bir oyundu ve bir piyondan fazlası değildi hiç kimse... Yaşamak için öldürmek, kendi canından olmamak için yaşayan bir ölüye dönüşmek... Devletin herkesten saklanan gizli bölümünde yaşanan bir ölüm-kalım, savaş-barış, aşk-acı romanı. 'Düzen...