"Unutmayın, şans verilen kişi eğer o şansı değerendirebilmişse onu hak etmiş demektir..."
-Başak Arya Gençler / Aşıklar Mahallesi
Bölüm Şarkısı; Hans Zimmer / The Electro Suite
~~~
Mia'nın Ağzından
Acı.
Canım acıyordu.
Beynim, dopdoluydu. Ama aynı zamanda bomboştu da.
Ne yapacağımı kestiremiyordum. Sanki yeni doğmuş bir bebektim ve gözlerim etrafa alışmaya çalışıyormuş gibi hissediyordum.
Etrafıma bakarken bir adam çarptı gözlerime. Kerem ATLAS.
Babam.
Gerçek babam.
Babam olduğunu bana 16 yıl boyunca söylememesine rağmen bana babalık yapan ve bunu her bir hücreme kadar hissettirebilen adam.
Babam, odadan hızla çıkarken bana babalık yapması gereken ama bana şiddet uygulayıp kendini tatmin etmeyi seçmiş adamla konuşup koridorda koşuşturmaya başladılar. Camdan beni görenler içeri girmeye çalışıyorlardı. Doktorlar hızla içeri girip parmaklarını takip etmemi isteyip ışık tuttular.
"Kendini nasıl hissediyorsun ufaklık?"
O an düşünmek istedim. Sadece biraz düşünmek ve mantıklı olan cevap neyse doktora onu vermek istedim. Hayatımda ilk kez zorunda kaldığım bir cevabı değil de kendi istediğim bir cevabı vermek istedim.
Doktora bakarak bir süre zamanın geçmesini bekledim. Daha sonra zamanın geçmediğini fark ettim.
Ve o an hayatımda ilk kez, bana mantıklı gelen ve kendi isteğimle verebileceğim bir cevabı verdim.
"Neredeyim ben?"
Doktorlar ve gerçek babam şok içerisinde bana bakarlarken ben ifadesizce hepsini süzmeye devam ettim. Bazı yanlış sanılan gerçekler vardı. Yanlış yoldaydım belki de. Ama yanlış yoldaydım çünkü onlar doğru yoldaydı.
"En son ne hatırlıyorsun, Mia?"
"Adımın Mia olduğunu bile hatırlamıyorum."
Gerçek babam dolu gözlerle dışarı çıkarken, Koray ATLAS'la bir şeyler söyledi. Bana babalık yapması gereken o gereksiz adam şok olmuş bir şekilde bana döndü. Bir süre gözlerimin içine baktı. Sanki bir şeyler söylüyordu. Anlamamı bekliyordu.
Anlamıştım da.
Fakat cevabım hayırdı. Bir kere affetmiştim onu zaten. Ama unutmayacaktım. Bana cehennem ettiği bu 16 yılı asla unutmayacaktım. Ama evet, affetmiştim onu.
"Bunlar olası durumlardan biriydi Mia. Sana ilaç tedavisi uygulayacağız. Bir hafta kadar misafirimiz olacaksın. Daha sonra yapacağımız testler istediğimiz sonucu verirse çıkabilirsiniz."
Gözlerimi açıp kapadım. Bu onay niyetineydi.
"KIZIM!"
Annemdi bu. Bir annenin evladına ettiği feryat ne kadar acıdır, bilir misiniz?
Dayanamadım. Ama dayanmış gibi göründüm. Annem yıkılacaktı. Ama başka çarem yoktu. Umudum tükenmişti. Ve insanın umutları sadece artık yapacak bir şey kalmadığında tükenmeye başlardı.
***
Şu pejmürde yaşantımdaki yükler, ağır gelmekle kalmayıp, canımı yakmaya başlamışlardı.
Ancak kendimi durdurmanın yolunu, silinmeye hafızamı silinmiş gibi göstererek bulmuştum. Acaba hafızamın olmadığını zannederlerse bana gerçekleri anlatırlar mı, ya da gerçek annemle gerçek babam ailem olup, babam olamayan şahıs ise amcam gibi davranmayı, Benjamin ise abim olduğunu bana söylemeyi deneyecek miydi merak ediyordum. Bunu yapmamın tek sebebi, sonsuzluğa karışmadan önce bir kez olsun gerçek bir aile nasılmış, onu görmek istememdi.
Bakışlarım odanın içerisine sıkıcı bir şekilde dolanırken, kapının açıldığını duydum. Gelen, tanımadığım bir adamdı.
Saçlarına kır düşmeye başlamış bu yakışıklı adam, gözlerinde buruklukla bana bakıyordu.
"Merhaba kızım." Yutkundu. Sanki otoritesini korumaya çalışıyor fakat diğer bir yandan da vicdanı ağır basıyormuş gibi hissediyordum.
"Ben Aytaç ALTUNAY. Mert'in babasıyım ne yazık ki."
Onun adını duyar duymaz bu gözlerim için son noktayı koydu. Korkunun esareti altında kalan acı yaşlarım yanağımdan süzülürken, aktığı yeri kavuruyormuş gibiydi.
"Ah yavrum..." Tavana baktı. Birkaç saniye gözlerini kapatıp açtıktan sonra yutkunarak bana döndü.
"Bizim ailede bir oğlanın eli bir kıza değerse, o kız bizim namusumuz olur. Fakat bu evin oğlanlarının en büyüğü evlenmeden en küçüğü evlenemez. Mert evin en küçüğü. Sana da Siyabend düşüyor, kızım."
Anlayamadım?
"Pardon? Ne demek sana Siyabend düşüyor kızım?! Ben kimseyle evlenmiyorum! Duydunuz mu! Kimseyle evlenmiyorum! Ya ben daha 16 yaşındayım. ON ALTI! Siz nasıl olurda benim geleceğim adıma böyle bir kararda bulunabilirsiniz?!"
"D-dur kızım, iki dakika dinle ben-"
"HAYIR! DİNLEMİYORUM!"
Hışımla kolumdaki serumu kopartarak ayağa kalkmaya çalıştım. Gözlerim anlık bir şekilde kararırken yatağın koluna tutundum. Kolumdan kan fışkırırken bense sadece kanın kolumda akarken bıraktığı yolu izliyordum.
"Do-doktor çağıra-"
"İSTEMİYORUM!"
Adam bana yaklaşarak elleriyle omzumu sardı. Ben çığlık ata ata ağlamaya devam ederken annem, babalarım(!), abim ve geri kalan herkes odada bitmişti.
"Ama namusuna dokunulan kızı namusumuza almak zorundayız kızım. Bizde kural kuraldır."
"Na-namusa dokunmak mı? Kim benim namusuma dokunmuş?"
O sırada babam girdi araya.
"Ne oluyor burada! Niye ağlıyor kızım?!"
Ben, cümleye devam ettim.
"KİMSE BANA DOKUNMADI!"
"Tamam," Benjamin iki elini havaya kaldırmış ve beni sakinleştirmek için yavaşça ileri geri sallamıştı. "Kimse sana dokunmadı."
"Se-sende kimsin?"
Ve o an, abimin gözündeki param parça olma anını tam anlamıyla yaşadım.
Ve canım yandı. Yine...
"Ben," yutkundu. Sesi titriyordu. Babama baktı. Babam ona başını salladı. Daha sonra babam olması gereken ama olamayan o adama döndü. Koray ATLAS, bakamadı ona.
Daha sonra bana döndü Benjamin.
"Ben senin abinim, Mia."
Herkese merhaba. Biliyorum çok uzun bir ara oldu ama kafamı toplamam gerekiyordu. Bunun için çok özür dilerim. O kadar çok şey yaşadım ve içimde tuttum ki, kelimelere sığındım tekrardan. Bu sene üniversite sınavına gireceğim Onun stresi de var biraz. Keyifli okumalar diler, feedinizi işgal ettiği için özür dilerim...
-Greypuella

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delalamın *tamamlandı*
General FictionHer şey babamın aslında babam olmadığını fark ettiğimde başladı...