"Acı çekmek bayılan dek dayak yemek değildi.Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi.Asıl acı, kalbi bastan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey."
-Şeker Portakalı, José Mauro de Vasconcelos Bölüm şarkısı; Saltnpaper- Satellite
~~~
*hazan*KASIM 2020
"Yine aynı hikayeyi mi anlatıyor?"
Hemşire üzgün bir şekilde başını salladı.
"Kızının öldüğünü kabullenemediği gibi bir de sürekli rahmetlinin günlüğünü okuyor ve ziyarete gelen gönüllülere anlatıyor. Bu arada rahmetli kızının kim olduğunu biliyor musun?"
"Yoo, kimmiş?"
"Gölge kitabının yazarı."
Hemşirenin gözleri kocaman olurken elindeki bezle olduğu halde dondu kaldı.
"Şaka yapıyorum de bana."
"Maalesef yapmıyorum. O şaheseri 16 yaşında birinin yazdığına inanabiliyor musun?"
Hemşire şok içinde, fal taşı gibi açılmış gözlerle ona dönerken dudakları titredi. Yutkunamadı. "O-on altı mı?"
Diğer hemşire üzgün bir şekilde başıyla onaylarken masayı silmeye devam etti. "Çok gençmiş, küçücük yaşta gençliğinin baharındayken neden ölmüş acaba..."
"İlk önce Koray bey buraya ilk yatırıldığında uçak kazasından söz etmişti. Doktorlar uçak kazasında öldüğünü düşündüler fakat daha sonraki seanslarda anlaşıldı ki Amerika'da ehliyet kursundayken alkollü eğitmen yüzünden kaza yapmışlar. 3 ay komada kalmış, sonra vefat etmiş. Koray bey de kızını çok seviyormuş sanırım. Bu haberi duyunca inanmak istememiş, sonra da aklını yitirmiş."
"Ne acı bir hikaye... Gencecik bir ömür uçtu gitti."
"Evet, duyunca ben de inanamamıştım. Bir de görsen nasıl güzelmiş, sevgilisi her hafta babasının yanına geliyor ziyarete. Adı Deniz miydi neydi. Bıkmadan usanmadan her hafta aynı hikayeyi baştan dinliyor. Çocuk gerçekten seviyormuş onu anladım, Mia öldüğünden beri kaç sene geçti kimseyle çıkmadığı gibi kızın ailesiyle iletişimdeymiş sürekli."
Hemşireler işlerini halletmeye devam ederlerken, Benjamìn kapıdan içeri girdi ve koltukta oturan amcasının yanına ilerledi.
Koray, burnuna tanıdık gelen kokuyla hemen başını kaldırdı ve gözlerini açtı. "B-benjamìn..."
Benjamìn burukça gülümsedi. Gözleri ağlamaktan kızarmış, kirpikleri ıslaklıktan dolayı birbirine yapışmıştı. Yanakları al al olmuş, burnunu çekiyordu.
"Amca," yutkundu ve dizlerininin üzerine çökerek cebinden katlanmış zarfı çıkardı. "Bugün okuldan çıkarken kampüsün kütüphanesine uğradım. Bizim bölümle alakalı bir kitaba ihtiyacım vardı. Ama-"
Çocuk yutkunamadı. Bağıra çağıra ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu. Baş ve işaret parmağını burun köküne bastırırken ağzından derin bir nefes aldı ve boğazını temizledi. Gözlerini tekrar çökmüş bir şekilde bakan amcasına çevirdi.
"Ama orada olmaması gereken bir kitapla karşılaştım." Çantasının fermuarını açarak elini içine soktu fakat bir süre öyle bekledi. Sanki o kitabı çıkarırsa, yıllardır çekilmemiş pimi çekecekmiş gibi hissetmişti.
Derin bir nefes aldı ve Gölge'yi çantasından çıkararak amcasının dizlerinin üstüne bıraktı. Amcası ağır ağır başını dizlerine doğru çevirirken, tanıdık görseli görmesiyle eşzamanlı olarak gözleri yanmaya başladı. Yüreğiyle beraber...
"AAAAHH!" Kocaman adam, bağıra bağıra ağlamaya başladı. Bütün hemşireler sesi duyar duymaz işlerini bırakarak salona koştular. Benjamìn gıkını çıkartmadı. Biliyordu ki adamın vicdanı aklını almıştı. Zaten bu olaydan sonra herkes birbirini affetmişti. Ne acı değil mi? Bir ailenin birbirini affetmesi için, birinin ölmesi gerekti.
"Amca..." Benjamìn'in sesini duyunca yaşlı gözlerini ona odakladı Koray. "Kitabı açman gerekiyor." Benjamìn, kitabın içini karıştırırken, tam yerine koyacağı sırada en arka sayfadaki mektup zarfını fark etti. Kitapta ise bir numara vardı. Zarfı bulunduğu yerde açtı ve içinden iki kayıt çıktı. Biri kendisi, diğeri ise amcası içindi. Bu zarf, bilerek o kütüphaneye konmuştu. Kardeşine yıllarca gitmek istediği üniversiteyi kukumav kuşu gibi tekrarlayıp durmuştu. Mia ise kendisinin bir şeyi istediği zaman onu yapacağını bildiği için mektubunu o kütüphaneye bırakmıştı.
Abim...
Canım abim, bir taneciğim... Özür dilerim senden. Sana karşı çok mahçubum. Lütfen kendi mektubundan yazanlardan kimseye bahsetme. Ben, bunun olacağını biliyordum. Bir şekilde seziyordum. Bana bu acıyı yaşatmaya ne hakkın var diyebilirsin... E ben intihar etmedim ki? Sadece haksızlığa uğradım. Çocukluğumdan oldum, dayak yedim ve tacize uğradım. Benim yaşımdaki biri için ne kadar zor bir şey biliyor musun? Anneme iyi bak, beni çok özlüyor olmalı. Onu mutlu et ve kızdırma. Babama gelince... Babamı da çok sev. Ama senden bir ricam var. Amcam kendi mektubunu okuduktan sonra ona "tamam
mı?" diye sor. Eğer tamam derse bağrına bas onu. Eğer hayır derse de, yine de bağışla onu. Eminim ki o da çok acı çekmiştir. Ya da bu benim hayal ürünümdür. Senden tek bir ricam var abim. Ben bir yazarım. Yazdığım bu kitabın telif hakları bundan böyle senindir. Her baskı yenilendiğinde 100 tanesini lise, üniversite ve halk kütüphanelerine bağışla. Adımı yaşat, beni içinde yaşat. Olur mu?
Mektubunu okuduğu vakit göz yaşları, çenesine doğru yol aldı Benjamìn'in. Acıdan titreyen dudakları, özlem dolu sesini duyurmak üzere aralandı.
"Söz veriyorum abicim," yutkundu ve kolunu çekiştirerek göz yaşlarını sildi. "Adını yaşatacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delalamın *tamamlandı*
General FictionHer şey babamın aslında babam olmadığını fark ettiğimde başladı...