"Ama zamanın geçişi anlatılanların inanılırlığını artırmaktan başka bir şeye yaramıyordu."
-Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez
Bölüm Şarkısı; Theme from Schindler's List
~~~
Ağustos 2005
"Bu nedir babacığım?"
Koray ATLAS küçük kıza küçük bir bakış atarak gösterdiği yeri inceledi. Daha sonra umursamazca omuz silkti. "Çiçek işte. Kör müsün de çiçek olduğunu anlayamıyorsun?"
"Hayır babacığım," diyerek yutkundu minik kız çocuğu. Dolu gözlerini babasına çevirdi. "Onun çiçek olduğunu biliyorum. Onun ne çiçeği olduğunu soruyorum."
"Sen bana bilmişlik mi taslıyorsun lan?!" diye kükreyerek öfkeden kızarmış gözlerini kızına dikti.
"Ha-hayır." Yutkunamadı. Yutkundurtmadı adam. "Sadece merak etmiştim."
Adam gazetesinin üzerinden çiçeğe minik bir göz attı. Normalde olsa cevap vermeye tenezzül dahi etmezdi. Fakat niyeyse yanıtlamak istemişti. Hayret doğrusu.
"Anemon çiçeği."
"Ne mon ne mon?"
"A-ne-mon!"
"Adı da kendisi gibi değişik ve güzelmiş babacığım."
"Öyledir."
"Bir hikayesi var mı peki babacığım? Amemon çiçeğinin adı nereden geliyor?"
"Birincisi adı Anemon. İkincisi çok konuşuyorsun."
Küçük kız gözlerini hafifçe kırparak başını yere çevirdi ve gözleriyle çimenleri incelemeye başladı. Minik bir nefes verdi.
"Bir gün," diyerek konuşmaya girdi adam. Gözleri hala gazetesindeydi. "Bu çiçeğin hikayesini kendin bulacaksın."
~~~
Günümüz
"Abim misin?"
Benjamin başını salladı ve gülümseyerek yatağa yaklaştı. Elleriyle ellerimi kavrarken, nefes alamayacağım sandım.
Mavi gözleri gözlerime haps oldu. "Teknik olarak ikizinim aslında. Ama senden 12 dakika daha büyüğüm ufaklık."
İkizim. Karındaşım. Ağabeyim. Ve 15 yıllık kuzenim. Seçimlerim, beni öldürüyordu. Diri diri gömülmüş bedenimin üzerine atılan taze acılar, ne kadar doğru bir karar verip vermediğimi sorgulamama neden oluyordu.
"Adın ne peki?" Yutkundum. Bağırmaktan acıyan boğazım, su diye bas bas bağırıyor fakat içmemekte ısrar ediyordum.
"Benjamín."
Aralanan dudakları arasından çıkan ismi, kulaklarıma ulaşıp yer edindikten sonra nefes alamadığımı hissettim. Adı bile ağır gelmişti kardeşimin.
Onun bir suçu yoktu oysaki o sadece emir kuluydu. Ailem (!) yapma, söyleme demişti, o da bir şey diyememişti. Ama yine de yediremiyordum işte.
Çocuk olmak güzel şeydir. Katledilmediği sürece...
***
"Buradan ne zaman çıkacağım artık?"
Sıkılmıştım. Artık eve gitmek istiyordum. Fiziken ve ruhen yorulmuştum ve artık bütün bu yaşadıklarım bünyeme ağır gelmeye başlamıştı.
"Bugün akşamüstü çıkıyorsun kızım."
Kızım.
Duymaya hasret kaldığım o iki heceli sözcük.
Doğru kişiden çıkan ama aynı zamanda başkasından da duymayı beklediğim o acı ama tatlı sözcük.
Acı ama tatlı. Tıpkı hayat gibi.
"Tamam," diyerek yutkundum. Sanırım artık kendimi biraz olsun açmanın zamanı gelmişti. "Baba."
Babam, başını hışımla bana doğru çevirirken gözleri gözlerimde tutuklu kaldı. Mavileri mavilerime dolu dolu bakarken, bu kelimenin hasretini çekenin bir tek ben olmadığımı bir kez daha anladım.
Fakat onların anlamadığı veya anlamak istemedikleri küçük bir detay vardı. Hayatım, doğrusunu bildiğim yalanlarla doluydu ve ben hiçbir şey yapamamıştım. Şu ana dek...
Ve bütün bu yaptıklarım, üç aylığına bile olsa aile gibi hissedebilmek içindi.
***
"Canın acıyor mu kizim?"
Annemin ilgi dolu fakat acı barındıran sesi, üzgün hissetmeme neden oluyordu. En çok da onun için üzülüyordum.
"Hayır."
"Emin misin? Başın ağrıyor mu?"
Ağrıyordu. O kadar ağrıyordu ki bazen düşüncelerimin ağırlığından ağırlığını düşünmeden edemiyordum.
"Hayır."
Şaşkın bir şekilde bana dönen annem, dediklerimin tutarsızlığıyla şaşkına dönmüştü.
"Na-nasıl yani, emin değil misin?"
"Herhangi bir şeyden asla emin olamam anne."
Ve oradan uzaklaştım.
Daha fazla duramazdım.
Bekledikçe yaptığım sanki yanlışmış hissi veriyor, göğsümü pençeliyor fakat katiyen bırakmıyordu.
***
"Baba?"
Bu kelimeyi telaffuz eden dudaklarım, gözlerime köle oldu.
Gözlerim, bu gördükleriyle acıyla odağını kaybetti.
Kerem ATLAS ve Koray ATLAS...
aynı anda sesime dönmüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Delalamın *tamamlandı*
General FictionHer şey babamın aslında babam olmadığını fark ettiğimde başladı...