Soğuk bir elin boynuma değmesiyle gözlerimi araladım. "Başım...çok ağırıyor." Doğrulmak istediğimde Marcus engel oldu. Birden irkildim. "Benim Olimpos'a dönmem gerekiyordu. Tanrılarım...Evenos ağaç olmuştur..."
Parmağını dudağıma götürerek beni susturdu. "Hava çok bozuk. Böyle gidemezdin zaten. Ben haber yolladım. Ayrıca yolunda gitmeyen şeyler var. Kendini iyi hissettiğin zaman konuşuruz."
"Marcus biliyorum. Sende fark ettin değil mi? Hasatın ilk gününlerinde yağmurun yağması normal değil." Başıma saplanan ağrıyla yeniden kendimi yatağa bıraktım.
Yüzümü okşadı. "Theron anlattı."
Bakışlarımı pencereden dışarıya diktim. Gökyüzü Tartarus gibiydi. Şimşekler öyle sık parlıyordu ki korkmaya başlamıştım. Yağmur şiddetini arttırmıştı. "Theron'u köle sınıfına düşürecek misin?"
"Tabii ki hayır." Gülümseyerek yanıma uzandı. "Neler yaptığından bahsetti. Seni bana benzetmiş."
Beni yalancı çıkarmamıştı. Başımı omzuna yasladım. "Bazen senin gibi tepkiler veriyorum, Evenos şaşırıyor."
Kıkırdadı."Saat çok geç. İstersen uyu biraz." Elini alnıma götürdü. "Şu laneti bir üstünden atamadın. Olimpos'ta bile çaresini bulamıyorlar. Anneme dahi sordum ama o da bilmiyor. Hayır sebebini bilsem en azından ona yönelik bir şeyler yapardım ama elim kolum bağlı. Bir tanrı sana ne olduğunu nasıl bilmez? Shaila çok korkuyorum."
Ben biliyorum da ne geçiyor elime diye düşündüm. "Thanatos'la konuştum. Öldürücü olmadığını söyledi."
Derin bir nefes aldı. "Ama acı çekiyorsun ve bu hoşuma gitmiyor."
"Üç gün yatar kalkarım ne var." Gülerek gözlerimi ona diktim.
Yüzümü itekledi. "Çok komiksin turuncu kafa."
"Saçlarım hakkında düzgün konuş." Diyerek yapmacık bir sinirle arkamı döndüm.
Biz gülüşürken kapı çaldı. "Bekle biraz." Sonra toparlanıp ayağa kalktı.
Yanlış anlaşılabilecek bir durumda olduğumuz için ayağa kalkmayı denedim ama başım feci şekilde ağırıyordu. En iyisi uyuyor gibi görünmekti.
Marcus kapıdakiyle kısa bir konuşma yaptıktan sonra yanıma geldi. "Kral Gordios seninle bugün hakkında konuşmak istiyormuş."
"O daha ölmedi mi?"
"Yağmur meselesini konuşacak herhalde. Theron'u sorguya çekmiş." Kalkmam için elimden tutup çekti. "İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Güya işgale geldiler ama bu olay iki saat anca sürdü."
Yüzümü buruşturdum. "Bu saatte benimle görüşmek istiyor. Hah. Ağzımı bile açmam."
Elbisemi düzelttikten sonra darmadağın olmuş saçlarımı aceleyle ördüm. Sonra birlikte alt kata indik. Girişteki odalardan birinin kapısı sonuna kadar açıktı.
Kral önünde bir sürü kağıtla masa başında oturuyordu. Kafasındaki taç olmasa yolda görsem sıradan bir asker sanabilirdim. Beni görünce başını kağıtlardan kaldırdı.
Yanında tıpa tıp kendisine benzediği için oğlu olduğunu düşündüğüm tuhaf tip "Vay be prensese bak." gibisinden bir şeyler söylemişti ama net duyamamıştım.
Zaten terslemek için fırsat kolluyordum, bir kelime daha etse üzerine atlamaktan beter ederdim.
Kral yeşil gözlerini üzerime dikerken uzun siyah sakalını sıvazladı. "Prenses Shaila sizsiniz demek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tartarus'un Sırrı (ES 2)
FantasyİLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında tereddütün damlası bile yoktu. Karşısında her ne varsa ondan daha kudretli değildi. Arkasında ışığın koru...