Ormanın içinden biraz önce çıkmıştık ki askerlerin bulunduğu bölgede bir hareketlilik görünce ona neden burada olduğunu sorma gereği duydum.
"Neden buradasın?" yazın ortasında sonbaharı müjdeler gibi ayaklarımın altında ezilen yaprakların çatırtıları da bana eşlik etmişti.
Uykudan uyanır gibi silkelendi. Derin şeyler düşünüyordu. "Devletler birbirine girdi. Ve sanırım Hellen birliği dağılacak. En nüfuslu ve deniz ticaretini en çok besleyen İyonya şehri Ephesus Roma himayesi altına girdi."
Şaşkınlıkla ona baktım. "Ama bu nasıl olur? Kralları Atina dostuydu."
Bakışlarında umutsuzluk sezdim. "Artık değil. Çünkü Apholas yaşamıyor."
"Ne?" beynime soğuk su etkisi yaratmıştı. Apholas inanılmaz sevimli ve bir o kadar da yetenekli bir adamdı.
"Roma'nın kralı Sezar şehre girer girmez Apholas'ı büyük agorada idam ettirdi. Halk isyan etmek istedi fakat başa gelen diktatör yeni kral göz dağı vermek için deniz yolunda bütün devlet adamlarını astı." iç çekti. "Theron ailesini kurtarmak için gizlice oraya gitti."
"O iyi mi?" onu az önce Marcus'un yanında görsem de yine de sormak istemiştim.
Dalgın bir edayla "Annesini, babasını ve küçük kardeşini buraya getirmeyi başardı fakat ablası öldü." dedi.
Bu beklediğim bir son olduğu için pek şaşırmamıştım. "Saldırıya mı uğradılar?"
"Hayır." önündeki taşa tekme attıktan sonra devam etti. "Hermes'in bir türlü sebebini bulamadığı salgın hastalık yüzünden."
Sesime yansıtamasamda "Üzüldüm." dedim. Bir anlamda her şeyi başlatan Hermes sayılırdı. "Eee?"
"Kral Gordios Atina ile kendi açısından kârlı bir anlaşma imzalayarak müttefik oldu. Atina Gordios ve ailesini koruma karşılığında Rodos'un tershanelerinden yararlanacak, ordusu da himayesine girecek. Dorlar da Atina müttefiği ama...Sparta değil. Sparta küçük adaları kendi safına çekti. Bağımsızlık istiyor. Mesina ve Kübira da onun tarafında." anlatırken bile irkilmişti. "Kahretsin. Üç yol savaşları başlayacak."
Beni ilgilendiren kısım buralar değil, en başıydı. Sinirle durdum. "Kral Gordios kendi çıkarları için sizi mi kurban edecek yani?"
"Kim olursan ol kralın borusu her zaman seni bastırır." gözlerini kaçırdı.
Ellerimi göğsümde birleştirdim. "Hades'in bastıramadığı seni bile mi?"
Öfleyerek "Ordudan ayrılabilirdim ya da karşı çıkabilirdim fakat eğer bunlardan birini yapsaydım yerime oğlu geçecekti. Bu kadar insanı bir aptalın eline bırakamam." dedi.
"Senin için objektif bir yorumda bulunacağım Marcus." sabahtan beri yüzümü çizmeye çalışan ağacın dalını sinirle koparttıktan sonra devam ettim. "Sparta'ya karşı bir hiçiz. Kralları istese yüce (!) Atina'da taş taş üstüne bırakmaz." Bundan sonra aklımdakini direk söylemeyi planlıyordum.
Kırdığım ağacın dalına uzun bir süre baktı. Yüzüne sinsi bir gülüş yayılmıştı. "Bunun farkındayım. Ama ben zaten savaş alanından çok masa başında oynamayı düşünüyorum."
"Nasıl yani?"
"Sparta ile bir savaşa girmemeliyiz çünkü bu Rodos ordularının sonu olur. Bu yüzden Ephesus'a saldırtmayı düşünüyorum." göz kırptı.
Bu söylediğine anlam verememiştim, sonuçta iki türlü de ortada savaş vardı. "Yağmurdan kaçarken doluya tutulmandan korkuyorum."
Bir kez daha sinsi gülüşü yüzünde belirdi. "Saldıracağım demedim. Saldırtacağım dedim." soru sormama fırsat vermeden devam etti. "Hellen birliğindekiler ne yaparsa yapsın Ephesus kadar büyük bir hain değiller. Sparta'ya bu konuda bir teklif götürürsek anında bizimle savaşı kesip Ephesus'a saldıracaktır. Aynı zamanda Ephesus'un kolonileri Pasalis, Tebâ ve Mikalos'u stratejik konum olarak kullanabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tartarus'un Sırrı (ES 2)
FantasyİLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında tereddütün damlası bile yoktu. Karşısında her ne varsa ondan daha kudretli değildi. Arkasında ışığın koru...