Dünden beri bu saçma uygulamada bölüm paylaşmaya çalışıyorum, üç kez silindi, iki kez yayınlamadı. Sonunda yayınlayabilecek miyim emin değilim. Gerçekten yazdıklarımı birileriyle paylaşma ihtiyacım olmasa bu rezilliğe katlanmazdım, sabrınız için teşekkürler.
Hayır ben delirmiyorum. Sadece bir göz yanılmasıydı. Hiddetliler, hapishanede yaptıkları gibi aklımı zorlayıp beni delirtmeye çalışıyorlardı ama oyunlarına gelmeyecektim.
Yeniden koşmayı denedim ama bu sefer eliyle beni iteklemişti. Saçları kadar beyaz yüzüne kırmızı dudaklarından bir gülümseme yayıldı. "Neden karşına çıkmadığımı sormuştun. İşte buradayım."
Suratımın buz kestiğini hissettim. En az onun kadar beyazlamıştım herhalde. "Mar..." anında elini ağzıma indirerek beni susturdu. Parmağını dudağıma indirerek susmamı işaret etti.
"Buraya gelirse zarar görecek. Sen çağırdığın için zaten gelmemesi mümkün değil." Tekrar bağırmayacağımdan o kadar emindi ki susmam için farklı şeyler yapma gereği duymadı bile. Kum saatine yaklaşırken gayet sakin, sanki bir dostuyla sohbete gelmiş gibi konuşmaya devam etti. "Bu sana neden seninle ilgilendiğimi anlatmak için güzel bir örnek oldu." Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede balkonların birine çıkmıştı. "İnsan..." Bir an durup gülümsedi. "Ya da bir kutsal. Sevdiği için her şeyi yapabilir mi?"
"Shaila! İyi misin?!"
Marcus'un telaşlı sesinin geldiği yöne doğru baktığımda kadının yüzündeki gülümseme daha da netleşmişti.
Balkonun demirlerine yaslanıp ellerini aşağıya sarkıttı. "Cevap ver. Yoksa birazdan buraya gelecek."
"İyiyim." diyebildim. "Orada kal. Birazdan geliyorum." sesimin çatlak ya da korku içinde çıkmaması için büyük çaba sarfetmiştim.
İlk defa siyah kapşonunun altından kafasını kaldırınca saydam gözlerini gördüm. Korkutucu değildi ama ister istemez zihnim bu görüntüsünü kabusumla birleştirip kötüye yoruyordu.
"Sanırım bu soruya cevap vermene gerek kalmadı. Marcus senin için ilahi sisin içine atlayabileceğini gösterdi, sen burada seni yok etme ihtimalim olmasına rağmen onun güvende kalmasını istedin." Rüyamdaki gibi eteğini savurarak yanıma geldi ve bir sır verecekmiş gibi yüzüme yaklaştı. "Tıpkı daha önce yaptığın gibi. Oradaydım. Sen bedelini çoktan ödemeye başladığın o fedakarlığı yaptığında seni izliyordum. Gözlerindeki korkuyu hissettim. Çaylaktın ve beceriksizdin. Ama yine de o gün onu kurtaracağından emindin."
"Ne istiyorsun?" diyerek ondan uzaklaştım. Beni fazlasıyla ürkütmüştü. "Hangisisin sen? Alecto? Mégère? Tisiphone?"
Kaşlarını çatıp sert bir tonla beraber sesini yükseltti. "Sakın beni o üç hainle bir tutma gafletine düşme Shaila!"
Biraz rahatlamıştım. Onlara hain dediğine göre bu kadın her kimse aynı fikirdeydik. "Üzgünüm. Sana bu hakareti etmek istemezdim ama çoğu kez kılık değiştirerek karşıma çıktılar."
"Anlıyorum. Ve samimiyetine güveniyorum." Çenemi tutarak gözlerimin içine baktı. "Bu gözlerin içindeki kederi, kaybolmuşluğu, hiçliği, unutulmuşu hissetmemek mümkün değil. İşte tam olarak bunun için buradasın. Sana kaderin önüne geçemeyeceğini tekrar edip durdular. Ben bunun için buradayım. Eğer istersen kadere diz çöktürebilirsin."
İçgüdüsel olarak geri çekildim. "Bana neden yardım etmek istiyorsun?"
"Nasıl da ürkeksin." Diğer herkesin aksine hayran bırakan değerli bir şeymişim gibi bakıyordu bana. "Tanrılar bile her şeyin bir bedeli olduğuna seni alıştırmışken bu soruyu sormana şaşırmıyorum." Derin bir iç çekti. "Hah. Tanrılar...sen baharında açmaya hazırlanırken seni soldurdular. Ama yapraklarını döktüğün gibi yeniden açacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tartarus'un Sırrı (ES 2)
FantasyİLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında tereddütün damlası bile yoktu. Karşısında her ne varsa ondan daha kudretli değildi. Arkasında ışığın koru...