"Hata. Hata üstüne hata. Hatanın üstündeki hata üstüne hata...Shaila sen gerçekten akıllanmayacaksın." Ellerini göğsünde birleştirmiş vaziyette bana bakıyordu.
Son bir saattir ormanın derinliklerine karışırken aynı zamanda Marcus veya Boreas'ın birbirlerine attıkları öldürücü bakışları birbirlerinden saklamaya çabalarken Teadora önüme geçip beni bu şekilde durdurmuştu.
Sakinleşmek için gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ama kendimi ne derece tutabileceğim hakkında bir fikrim yoktu. "Beni sürekli eleştirmek yerine biraz bana ne yapmam gerektiğini söylesen?"
Kafamın içi Ares'in barbarları tarafından talan edilip geride bırakılmış bir köyden farksızdı. Yanlış yaptığım çoğu şey köydeki yakılıp yıkılan evler gibi sürekli bir köşede onları düşünerek delirmemi bekliyordu. Diğer sorunlarım da o yanan evlerin etrafındaki samanlardı. Yanlışlarımın daha da büyümesi hep an meselesiydi. Peki doğrularım...ya da emin olduklarım? Eh onlar da sağ kalan çiçekler olsa gerek.
Ne bileyim, onbeş yaşında evin dışına yeni yeni çıkmaya başlamış bir ergen gibi görünmek istemiyordum ama senelerce kaybetmemle korkuttukları hayatım şimdi çok değersiz geliyordu. Karamsar mıydım? belki, biraz ama sisli bir yerde güneşi düşlemekten başka bir şey yapmayan insanlara benziyordum. Burası düşüncelerimin ve beynimin hemfikir olduğu tek noktaydı.
Son zamanlarda çok isyan ediyordum. Bana sorarsan, bundan ben de memnun değildim. Son olanlardan sonra gerçek ben gibi davranmadığımı iyice idrak etmiştim. Nyks'e ettiğim yemini ve söylediklerimi hatırlayınca Nemesis'in nasıl güçlü bir duyguya hükmettiğini anlamıştım."Pekâlâ. Git ve özür dile." Söylediklerime bozulmuş olmalıydı ki fazla üstelemeden yürümeye devam etti.
Gülmeye başladım. Sinirlerim pek iyi durumda değildi anlaşılan. "Özür dilemem gereken iki kişi var. Ama ikisi de şuan yaşamıyor."
Ters ters baktı. "Shaila Boreas'ı ne kadar kırdığının farkında mısın?" Bana karşı ilk defa Boreas'ı savunmuştu ve sesi kafama atılan bir taştan daha sertti.
"Farkında değildim desem inanacak mısın?" Gözlerimi devirdim.
Dudaklarını ısırdı. Herkes gibi o da fazlasıyla gergin ve sinirliydi. Cevap vermeden devam etti.
Ben de Marcus'a yaklaştım. Kendi içimizde gruplaşmamız hiç iyi olmamıştı ama bunun sonunda mutlaka olacağını biliyordum.
Silik ağaçlar ve köklerindeki kuru sarmaşıklar kenara çekilince birkaç gün önce çok uzaklardan gördüğüm atlar şimdi tam karşımdaydı.
Atlar canlıymış gibi altın zırhlarından Lahkesis adasına bağlanmıştı. Hayal meyal seslerini duyunca gerçekten canlı olduklarını düşünmeye başladım.Zincirlerin karaya bağlanma sebebini gördüğümde burayı yapanların zekasına hayran kalmıştım.
Lahkesis, iki yarım ada şeklindeydi. Ve aralarında tanrı olmadığınız sürece geçilemeyecek bir uçurum vardı. Biz ilk adadaydık. Şuan tam olarak bulunduğumuz yerin üstünde bir kadın silüeti vardı. Athena'yı andırıyordu ama nedense Athena olabileceği ihtimali bana çok az gelmişti. Bu kadın silüetine dikkatli baktığımda ikinci adayı atlar yardımıyla ilk adayla birleştirdiğimiz zaman çenesini koyacağı ve muhtemelen ikinci adada bizi bekleyen ilk belayı oluşturacağı bir yer vardı.
Orası da şimdiye kadar kat ettiğimiz tüm yerler gibi sisli, karanlık ve sık ağaçlarla dolu bir ortama sahipti fakat bu tepemizdeki büst işi biraz karıştırıyordu.Kimse konuşmasa da herkes ne yapacağımızı anlamıştı. Kulağa biraz çılgınca hatta gerçek dışı geliyordu fakat bu atları hareket ettirmenin bir yolu olmalıydı.
Zincirlerin üstünde yürümeye başladığımız sırada Atlas'a giderken hissettiğim her şeyi bir dejavu gibi yine hissetmiştim.
Thanatos'tan nasıl nefret ettiğimi hatırlıyorum. O egoist ve çok bilmiş tavırları bana öyle itici geliyordu ki görev hediyesi olarak ölüm tanrısının ölmesini bile isteyecek duruma gelmiştim. Sonra, en sonda yaptığı o iki büyük şeyden sonra hayatımdan asla kesip atamayacağım kişiler arasına girmişti. Gerçi hâlâ onu gördüğümde boğmak istiyordum ama bu sefer egosundan ya da bilmiş tavırlarından değil, ona gıcık olmayı huy edinmişim galiba.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tartarus'un Sırrı (ES 2)
FantasyİLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında tereddütün damlası bile yoktu. Karşısında her ne varsa ondan daha kudretli değildi. Arkasında ışığın koru...