BÖLÜM 7 ANIL...

89 11 5
                                    


Multimedia; Anıl ve Mısra. Karakterleri hala belirleyemedim evet. Çok kararsızım. Kısa zamanda belirlerim.

Gülücüklü okumalar (: :*

Gecen bölümden

Kimdi bu ?

Sanırım kafayı yemek üzereyim. Tanrım! Kimdu bu çocuk ? Beni nasıl görüyordu ? Numaramı nerden biliyordu? Ve benden ne istiyordu ? Uyku falan kalmamıştı. Serkan zaten sinirlerimi bozmuş, uykumu kaçırmıştı. Bir de bu saçma sapan mesajlar. Ahh dayanamıyordum artık. Bir yandan Can diye ölürken diğer yandan bu tüm kargaşa beni tamamen bitiriyordu. Bu ayın toplam 5 kilo verdim. Ne harika değil mi ? Çok özlüyorum bu aralar Can'ı. Hiç olmadığı kadar çok. Neden ? Neden bitmiyor bu özlem ? Neden dinmiyor acım? Kurtulmak istiyorum artık. Her "o artık yok öldü sen mal mısın" sözü ilk gün ki gibi canımı yakarken,hala inanmazken öldüğüne, neden artık unutmak istiyordum?
☆☆☆☆☆☆

Sabah uyandığımda ki ne zaman uyudum bilmiyorum, yanımda Buse'yi göremedim. Kafamı sağa çevirdiğimde balkona çıkmış,birini aradığını gördüm. Eyvah! Ya Serkan'ı aramış ve Serkan onu terslemisse? Hemen yataktan çıkıp yanına koştum. Kapıyı kitlemisti. Açması için camı yumruklarken Buse'nin annesiyle konuştuğunu anladım. Derin bir nefes aldım. Tanrım! Bu sırla daha fazla duramazdım. Söyleyecektim. Ben düşünürken Buse konuşmasını bitirip kapıyı açtı

"Hayvan gibi uyuyodun Mısra. Nasıl oldu da kıymetlini kaldırabildin? "
Diye alaya sordu. Hah! Çok komik. O hâlâ gülerek odama girerken kolunu tuttum. Gülümsemesi silinmişti. Evet söylüyorum. Tam şimdi. Evet şimdi. Lan! Sözcükler! Çıksanıza ağzımdan! Olmuyordu. Öylece kalmıştım.

"Neler oluyo Mısra kafayı yedin inşallah."

Bu sefer söyleyecektim. Derin bir nefes alıp

"Serkan... seyyy Serkan senden ayrıldı Buse."

Gözlerinin doldugunu görmek çokta zor değildi. Ya da ben çok iyi tanıyorum onu ondandı. Siz karar verin işte, aranızda halledin. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı ve

"Ne diyorsun Mısra? Rüyanda felan gördün?"

"Hayır Buse. Dün sen uyuyorken seni aradı. Telefonu ben açtım. Ve..ve senden ayrıldığını söyleyip yüzüme kapattı. Ben.. ben çok üzgünüm."

Lanet olsun, lanet olsun,lanet olsun. Milyon kere lanet olsun. Bu çok zordu. Anlatilamayacak kadar zordu. O çocuğu buldugum yerde gebertecektim. Buse'nin gözünden bir yaş firar etti. Ama umursamaz tipini takınıp

"Boşver ya. Zaten çok iyi değildi aramız. Iyi oldu böylesi." Bunları söylerken canından can gidiyordu. Biliyordum. Anlıyordum. Ona sıkıca sarıldım. Aglamamak için kasıyordu kendini. Arkadaşım,kardeşim gözümün önünde eriyor ama ben bir şey yapamıyordum. Tanrım bu çok zordu.

Aglasma fastlımız bitmişti. Kahvaltı için aşağıya indigimizde annemin kahvaltı hazırladığını,babamın ise hey bir dakika! Babam ortalıklarda yoktu. Dün gelmemiş miydi ? Belki de erken çıkmıştı. Her neyse diyip omuz silktim. Ve bilin bakalım ne oldu. Kocaman ayıcıkları olan panduflarıma takılıp düşmedim tabi. Saçmalamayın. Ahh kimi kandırıyorum. Evet düştüm hadi gülün. Iki merdiveni popomun üstünde inmiştim. Depresyonu kökleyen Buse bile bana bakıp kahkahayı basmıştı. Annem derseniz zaten gülmekten altına yapmak üzereydi. Bense popom acımasına rağmen onları gülerken güldüğüm de onlardan daha çok gülmeye başladım. Artık gülmekten yorulan Buse yanıma gelip iyi misin dediğinde gülmem kesildi

"Sanırım kıymetlim kırıldı." Diyip dudak büzdüm ve devam ettim "Ama sen gülüyorsan önemi yok."

Sıkıca sarıldı bana.

"Iyi ki varsın" Derken kendini aglamamak için zor tutuyordu. Annem

"Noluyonuz kız sümüklüler" diyip gülmeye başladığında kendimize geldik. Iyi misin der gibi gözlerine baktığımda iyiyim anlamında baktı bana. Anlaşıyorduk işte.

Kahvaltı masasına oturduğumuz da sofra sessizdi. Bu sessizliği telefonumun mesaj sesi bozdu. Bu sefer bilinmeyen numara değildi. Numara gözüküyordu. Ama tanımıyordum.

"Artık sana kendimi göstereceğim. Dayanamıyorum. Saat 15.00 da sahilde her zaman oturduğun kayaların üstünde ol. Seni bekliyor olacağım."

Yine o çocuk,yine gizemli mesajlar. Nerden biliyordu benim oturduğum kayayı? Neye dayanamıyordu ? Gidecektim. Ya meraktan ölecek ya da gidecektim.

Saat 14.00'ı gösteriyordu. Buse evine, annemde ise gitmişti. Bende Can'la baş başa kalmıştım. Yine mektup yazıyordum,yine ağlıyordum,yine özlüyordum. Geçmiyordu. Ne yaparsam yapayım geçmiyordu. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Aynaya baktığım da aglamaktan kızarmış ve şişmiş bir çift göz gördüm.

"Bana bunları neden yapıyorsun? Ne hallere düştüğümü görmüyor musun ? Neredesin Can? Nerdesin?..."

Sonlara doğru sesim az çıkmıştı. Dayanacak gücüm kalmamıştı artık. Yıllardır bir umutla bekliyordum. Gelecek. Biliyordum. Ama gelmiyordu.

Saate baktığımda iki buçuk olduğunu gördüm. Ahh! Unutmuştum. Üç te sahilde olmam gerekiyordu. Hızlıca hazırladım. Altıma kot bir pantolon,üstüme yeşilli siyahlı bir oduncu gömleği giydim. Örülü olan saçlarımı açtım. Ve serbest bıraktım. Rutin makyaj işlemimi yaptıktan sonra cantamı hazırlamaya başladım. Birkaç makyaj malzemesi,mendil,biber gazı ne olur ne olmaz çocuk sapık felan çıkar diye,kulaklık ve telefonumu tıktım içine. Artık hazırdım. Bakalım kim bu çocuk.
☆☆☆☆☆

Sahile vardığımda derin bir nefes aldım. Kulaklıkları çıkarıp kayalara doğru yürümeye başladım. Geldiğimde arkası dönük oturuyordu. Taşlarla oynuyordu. "Haydi Bismillah" Diyerek yanına gittim. Deniz mavisi gözler,kumlar saçlar, sert yüz hatları, minicik bir burun,kıpkırmızı dudaklar. Bu.. Bu fazla yakışıklıydı. Peki böylesine yakışıklı bir insan evladı benden ne isterdi? Beni gördüğünde yerinden sıçradı.

"Ho-hoşgeldin." Dedi kekeleyerek.

Ben onun deniz mavisi gözlerine dalmışken elini uzattı

"Ben Anıl."


Eveet bölüm bittiii. Acaba Mısra ne yapacak ? Hala Can'ı mi bekleyecek yoksa Anıl'la yeni bir başlangıcı mı deneyecek??

SENİ BULACAĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin