BÖLÜM 6

1.2K 355 93
                                    

Tenimde hissettiğim rüzgarla ürperip gözlerimi açmamla karanlık bir ormanda yürürken buluyordum kendimi.Üzerimde yine o uzun beyaz çamurlu elbise vardı.Etrafındaki baktığında tüm ağaçların kızıla çalan yapraklarını yere döküp toprağa kanamış görüntüsü verirken sis ise ormanın etrafını gri bir duvak misali örmüş ve burayı olduğundan daha korkutucu hale getirmişti.Korku bütün vücudumu ele geçirmeden önce herhangi bir yaşam belirtisi bulmak için dikkat ettiğimde duyduğum tek sesin rüzgarın hareket ettirdiği yapraklara ya da ormanda yaşayan vahşi hayvanlara ait olduğunu fark ettikten sonra burada yalnız olduğumu anlayıp daha hızlı hareket etmeye başladım. Arkamdan gelen bir çıtırtı sesi duyduktan sonra içimde oluşan kaçma isteğiyle nefesim kesilinceye dek koşmaya başladım. Soluklanmak için durduğumda tahtadan yapılmış eski bir ev gördüm. Her ne kadar gücüm kalmamış olsa da kurtuldum diye sevinerek eve doğru koşmaya devam ettim ve eve ulaşıp kapıyı çaldım. Bir kaç denemeden sonra kapı kendiliğinden gıcırtılı bir şekilde açıldı. İçeri girdiğimde "Kimse var mı" diye bağırdım ve hiç bir tepki gelmedi. Yardım çağırmak için telefon ararken kulakları sağır edecek derecede çığlıklar yankılandı evin dört bir yanından. Refleks olarak kulaklarımı ve gözlerimi kapattım. Çığlıklar kesilince gözlerimi açtım ve bir ateş çemberinin ortasında kaldığımı gördüm. "Bunlar gerçek değil" dedim "Hiç biri gerçek değil". Ateş çemberi daralırken ben sıcaklığın tenimi yaktığını hissettim ve çığlık attım.

Çığlığımdan sonra o güvenli yatağımda kan ter içinde kalmış bir şekilde uyandım ve bunun da uzun zamandır gördüğüm lanet kabuslarımdan olduğunu anladım. Nefes alış verişlerimi kontrol altına almaya çalışırken doktorun bana verdiği ilaçları almak için uzandım ve başarısız oldum. Vücudum beni taşıyamayınca yatağıma geri düştüm. Nefes alış verişlerim normale dönerken bakışlarımı beyaz tavana sabitledim. Kaç dakikadır ya da kaç saattir bu şekilde durduğumu bilmiyorum ama yüzüme vuran güneş ışığı sayesinde sabah olmaya başladığını anladım ve alarmımın çalmasını bekledim. Saatin tik takları kendini belli ederken vücudumdaki uyuşukluğun yavaş yavaş yok olduğunu hissettim ve alarmım çalmaya başladı. Çoğu kişi alarm sesinin dünya üzerindeki en rahatsız edici ses olduğunu düşünse de ben artık öyle düşünmüyorum. Çünkü bazı geceler beni içine hapseden rüyalarımdan kabuslarımdan kurtaran ses olduğu için ona minnet duyduğum bile söylenebilir.

Yatağımdan kalkıp ayaklarım soğuk zeminle buluşunca ürpersemde yavaş hareketlerle banyoya doğru hareket ettim. Banyoya ulaşınca üzerimdeki kıyafetleri bir kenara fırlattım. Artık sol köprücük kemiğimdeki bandajı çıkarmanın da vakti gelmişti.Onu da çıkarttıktan sonra duşun altına girdim. Başta ılık olsa da çok zaman geçmeden suyun derecesini düşürdüm.Soğuk su tenime dokunduğu her yerde acı bir sıcaklık bıraksa da aldırmadan duşun altında durmaya devam ettim. Bu birbirine tezat iki his benim çok hoşuma gitti ve bana hayatta olduğumu, yaşamaya devam ettiğimi hissettirdi. Suyu kapatıp duştan çıkarken gözlerim aynadaki bana artık yabancı gelen yansımama takıldı. Oradaki kişi sanki Afrika da balta girmemiş ormanlarda yaşayan ve hayatta kalmak için savaştan ve yaralanmaktan korkmayan bir amazon savaşçısını andırıyordu. Oysa ki gerçek ben her zaman savaşta kaçan, hayat bana ne verdiyse kabul eden bir kişiydim. Bu yaşadığım olaylardan sonra artık gerçek benin hangisi olduğundan emin değilim. Ama emin olduğum bir şey varsa ben bir psikopatın elinden kaçıp canlı kurtulmuş olan biriydim ve benim hayatta kalmam psikopatın hiç ama hiç hoşuna gitmemiştir. Belki bir saat belkide bir ay sonra yarım bıraktığı işi bitirmek için geri dönecektir. Beni işimi hastanede yarı ölüyken bitirmemesinin sebebi yakalanabilme ihtimali ve o bölgenin onun bölgesi olmamasından kaynaklanıyordu. Benim işim istediği zamanda , mekanda ve şekilde bitirecekti.Kendi kurallarını koymuştu ve her zaman o doğrultuda devam edecekti.Ve işte kilit nokta buydu oyunu onun kurallarına göre oynayıp işimi bitirmesini mi bekleyecektim yoksa hayatta kalma arzusuyla savaşıp tüm kuralları kendime göre mi yazacaktım.Bu olay da asıl ironik olan şuydu ki hatırlayamadığım yaklaşık olarak üç ay vardı.Ben ne zaman hatırlamaya çalışsam beynimde tam tersi bir şekilde yaşadıklarımı hatırlatmamak için güçlü bir girdap oluşturup beni içine hapsediyor , güçsüz düşürüyordu. Nefesim daralmaya başlarken ellerimi lavaboya dayayıp başımı aşağı eydim.Kelimeler hayat bulup dudaklarımdan bağımsızlığını ilan edince" bir şey olmalıydı herhangi bir şey bu düşüncelerimi doğrulayan bir kanıt çevremdeki çoğu insan benim intihar ettiğimi düşünüyordu ama ben öyle olmadığını her ne kadar hafızamı kaybetmiş olsam da (bir kurban olduğumu ) biliyordum"diye mırıldandım kendi kendime.Dediğim gibi artık gerçek ben kim olduğunu bilmesem de ikisi de hayatına son vermezdi. Sakinleştiğim de aynaya daha dikkatli baktım ve nefesimin kesildiğini, kanımın donduğunu hissettim.Çünkü istediğim kanıt en başından beri oradaydı ve şimdi bakmakla görmek arasındaki farkı daha iyi anladım.Ne kadar baksam da düşüncelerim görmemi engellemişti.Sol köprücük kemiğimin üzerini süsleyen siyah harflerle "SİMİRNA "yazılmıştı.Ellerim sanki kaybolmasından korkar gibi hareket edip oraya ulaştığında heyecandan ve stresten buz gibi olmuş parmakların dövmeden ve yaradan pütürleşmiş tenimde dolaştı.Acaba anlamı neydi , neden yazılmıştı ,yaza...

Beni bu düşünce karmaşasından uzaklaştıran şey ise kapının ısrarla çalınmaya başlamasıydı.O kadar ısrarla çalıyordu ki daha fazla dayanamayıp üzerime bornozu geçirdiğim gibi kapıyı açmaya gittim.Açtığımda ise kapımda bana endişeli şekilde bakan bir çift kahverengi göz oldu...



Y/N:BU BÖLÜMÜ @sonbahar_367 İTHAF EDİYORUM.UMARIM BEĞENİRSİNİZ.EN KISA ZAMANDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE :) :)

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin