Hatırladıklarım kesik kesik yerlerdi. Bir ara gözümü açtığım da başımda büyük bir ışık ve üstüme eğilmiş adamlar vardı. Bir şeyler konuşuyorlardı fakat hiçbirini anlamıyordum. Sonra tekrar uyumuştum. Şimdi kalktığımda ise hala markette olduğumu gördüm. Aynı yerimdeydim. Yoksa her şey bir rüya mıydı diye düşündüm, kolumu kaldırıp bileğime baktım. Sargılıydı. Sargıyı açıp baktım. Bir çok dikiş atılmıştı fakat estetik dikişti. Yani normal biri böyle bir dikiş yapamaz ama doktorlar yapar. Ayağa kalkarken üzerimden yere bir şeyin düştüğünü gördüm.
Burası fazla karanlık olduğu için göremiyordum. Yavaşça marketin dışına yürüdüm. Yürürken ayağımın artık ağrımadığını fark ettim, sanırım ayağımı da tedavi etmişlerdi. Dışarı çıktığımda notu açıp okudum.
"Bu kadar kolay pes edeceğine ihtimal vermemiştik. Bunu bir daha yapma çünkü bir dahaki sefer seni kurtarmaya gelmeyeceğiz." yazıyordu. Güldüm. Başarmıştım, planım gayet iyi gitmişti. İntihar etmek gerçekten bana göre değildi fakat hayatımı riske atıp onların hala beni izleyip izlemediğini öğrenmek ve kurtarıp kurtarmayacaklarını görmek istemiştim.
Başarılı olmuştum. Sanki o basit kesik beni öldürebilirdi de! Dışarı doğru yüksek sesle bağırdım.
"Ash ölürken neredeydiniz! Neden sadece beni kurtarıyorsunuz! "Diye bağırdım ama hiç bir cevap gelmedi.Beni kurtarmaları onlar için önemli olduğumu gösteriyordu yani normal bir şekilde ölmediğim sürece peşimi bırakmayacaktılar. Oyun benim için tekrar başlamıştı. Mağazadan çıkıp etrafı gezmeye başladım. Mağazanın hemen önünde tekerlek izleri vardı. Gülümseyip takip etmeye başladım ama beni izlediklerini bildiğimden sadece etrafı araştırıyor gibi davranmalıydım.
Tekerlek izlerini bir süre daha takip ettim. En sonunda bir yerde tekerlek izleri bitti. İstifimi bozmadan yürümeye devam ettim.yürürken düşündüm. Tekerlek izleri kaybolmadı üzerini örttüler desem neden geri kalan izleri kapatmadılar? Pek mantıklı gelmedi tabi aklımda ki bir düşünce daha çok içime sinmişti. Gizli yerleri, yer altındaydı. Tekerlek izleri kaybolmadı yer altına indi. Baya mantıklıydı ne de olsa başımıza türlü doğal afet gelmişti fakat deprem gibi bir şey hiç gerçekleşmemişti. Onları bulmuştum, asıl sorun onları bulunca ne yapabileceğimdi.Yıkık bir binanın dibine oturdum. Gökyüzüne baktım, hiç bir kuş yoktu. Sanırım tek yaşam belirtisi bendim. O sırada aklıma ölen kuşlar geldi. Hortumdan sonra yere dökülen kanlı kuş tüyleri. Bunu bir hortum yapmış olabilir miydi? Yapmamışsa bunlar nasıl ölmüştü? Kuşların hortumu hissedip çok önceden kaçmış olmaları gerekiyordu ama nereye kaçabilirlerdi? Şehrin başka bir yerinde kuş tüyleri görmemiştim sadece benim ilk uyandığım yerde vardı. Hemen ayağa kalktım. Koşarak ayağımın ezildiği yere gittim.
Vardığımda nefes nefese kalmıştım. Kuş tüyleri hala oradaydı. Kuşlar nasıl ölmüştü? Peki cesetleri neredeydi? Aklımda bir sürü soru vardı cevapları çok önemli olan sorular. Kuş tüylerine dikkatle baktım. O zaman anladım. Geç anladığım için tam bir aptaldım. Kuşlar ölmemişti gitmişti fakat kuş tüylerinin üzerindeki kan kuşlara ait değil başka bir şeyin kanı kuş tüylerinin üzerine dökülmüştü. Yaralanınca kanın yere damlaması gibiydi. Benim hiçbir yerim kanamamıştı. Lea... Diye düşündüm. Acaba hala yaşıyor muydu? Yoksa benim gibi leayı da merkezlerine götürüp tedavimi ediyorlardı?
Başımı salladım. Kan izlerini takip etmek imkansızdı. Üstümde çok fazla yük vardı. Ama içimden bir ses bu oyunları bitirebileceğimi söylüyordu. Evet, bitirebildim. Gücümü kullanıp hepsini yok edebilirdim fakat yapamazdım bu güç herkese zarar verirdi. Bende dahil. Ya gücü kontrol edemezsem ne olacaktı. Lea aklıma geldi. Korkmamam gerektiğini söylemişti. Haklıydı güçlerim den korkuyordum. Öncesinde kimi öldürdüğümü önemsemezdim bile. Yine öyle olmalıydım. Teker izlerinin bittiği yere giderken ne kadar endişe edecek olay varsa düşündüm. Çıldırmam gerekiyordu.
Lastik izlerinin bittiği yerde durdum nasıl buraya girebi... Diye düşünürken bir anda yer sallanmaya başladı yavaşça alt tarafa doğru bir yer açıldı. Beni bekliyorlardı. İçeri doğru girdim. Karanlıktı hem de çok. Öyleki ellerimi bile göremiyordum. Ellerimi sağa ve sola doğru uzattım. Sağ tarafta soğuk betona değdi elim. Kendimi duvara yaslayıp yan yan gittim. Bir elimi öne doğru uzatmıştım.
Biraz ilerledikten sonra aniden kırmızı bir ışık yandı. Küçük, gece lambası gibiydiler ve koridor boyunca her duvarda iki tane vardı. En azından önümü görebildiğim için rahatladım. İç çekip ilerledim, sağ da ve solda bir kaç kapı vardı. Açmaya çalışsam da hepsi kilitliydi. İlerledikçe içime panik duygusu yayılmıştı. İleride büyük kapısı olan bir oda gördüm. İlerleyip odanın kapısını ittim. İçeride bir çok monitör vardı. Şehrin farklı açılarını gösteren kameralar.
Sadece bir tane monitör üstünde kırmızı ok işareti vardı. Benim oraya gitmemi istiyordular. Monitörde ilk başta neresi olduğunu anlayamamıştım fakat dikkatli bakınca yıkık evlerin arkasındaki Ash'in mezarını gördüm. Aceleyle dışarı attım kendimi. Ash'in mezarını gösteriyorlarsa Mac, Lea ya da Pixie de yanına mı gömülmüştü yoksa fazla büyük bir hayal gücüne mi sahiptim. Hızlıca Ash'in mezarına gittim. Mezarın üstünde bir not vardı. Notu okumadan hızlıca ellerimle Ash'in mezarını açtım. Kazdıkça tırnaklarım kırılıyor ve kanıyordu. Umursamadan devam ettim. Aklımda bir çok saçma düşünce dolanıyordu.
Seslice "Hayır.. Hayır... Hayır.." diyordum kendime. Neredeyse akşam olmak üzereydi siren sesi şimdi mi çalar hiç bir fikrim yoktu aslında umursamıyordum. Mezarı biraz daha açınca bir el gördüm. Ele uzanıp dokundum. Tahmin ettiğim gibi soğuk değildi. Mezarı daha hızlı açmalıydım yanımda duran bir balta vardı alıp sopalı yeri ile kazmaya çalıştım başaramayınca elimle kazmaya döndüm. Sonunda baya bir açmıştım. Toprağı biraz itince Ash'in cansız bedeni karşımdaydı.
"Ash?" diye seslendim cılız bir sesle. Cevap gelmedi. Ash'in gözleri sonuna kadar açıktı. Ağzı hep açıktı ve içine toprak dolmuştu. Ne olduğunu anlayınca titredim. Geri çekildim. Hayır.. Hayır.. Mezardaki not gözüme tekrar ilişti. Elime alıp okudum.
'Onu biz değil aşı da değil, sen öldürdün! Eğer gömmeseydin kurtarabilirdik... Ama çok geç öyle değil mi?' yazıyordu.
Hayır! Ben onu gömdüğüm de zaten ölüydü! O günü hatırladım kimsenin Ash'in nabzını kontrol ettiğini görmemiştim. O sırada baygın olmalıydı. Arkadaşımı öldürmüştüm tam da onların istediği gibi bir katil olmuştum ve bunu onlar değil kendim yapmıştım. Ash'in hemen yanına uzandım. Açık olan gözlerini kapattım. Siren sesinin duyulmasıyla beraber, ilk gün burada gördüğümüz sis etrafa yayıldı. Zehirli mi olduğunu bilmediğimiz sis.
Umursamadım. Bu sisle ölebileceğimi sanmıyordum zararı da umurumda değildi. İç çekip gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizem Şelalesi: Yok Oluş...
FantasyOlayların üzerinden tam olarak altı ay geçmişti. Herşey normale dönmüştü. Tabi o siren sesini duyana kadar! Her şehirde acil durumlar için yapılmış bir sığınak ve herkesi uyarmak için bir siren bulunur. Bu siren sesini hiç duymayacağımı sanırdım. O...