Bir kaç gün geçmişti belkide daha fazla. Artık günleri bile saymıyordum. Hayatta kalmaya çalışan ruhsuz bir cisimdim sanki. Her siren sesinde markete saklanıyordum sabah olunca da etrafta yemek ve aşı arıyordum. Şuana kadar reaksiyon geçirmemiştim fakat geçirmeyeceğimin garantisi yoktu. Şehirde yürürken kırık bir arabanın camından kendimi gördüm. Beyaz saçlarım dağınıktı aynı çılgın bilim adamlarının ki gibi. Yüzümde çamur lekeleri vardı zaten elbiseme bakmama gerek yoktu yırtık ve yanıktı.
Son bir kaç günde güçlerimi kontrol etmeye çalışmıştım. Sonuç ise bir çok gücüm olduğunu anlamıştım aslında bir çok değildi. Sadece beyin gücüm hepsini yapmamı olağan kılıyordu. Keşke açlık giderici bir güç olsaydı. İç çektim neredeyse bir deri bir kemik kalmıştım. Bu kadar zayıflıkta fazlaydı ya.
Artık Lea, Mac ve Pixie yi aramayı bırakmıştım. Ash'in gerçekten benim yüzümden öldüğünü onlara söylemek alçakça geliyordu. O yüzden bunu biraz erteleyebilirdim. Bir yerde durdum. Güç alıştırması yapacaktım. Birazda olsa tek elimde ateş ve buzu kontrol edebiliyordum fakat farklı bir sonuç veriyordu. Elimin üstü yanarken alt tarafı ilk başta buz oluyordu fakat iki saniye sonra su damlıyordu. Ateş yüzünden buzum eridiğini tahmin ediyordum. Bulunduğum yer hemen denizin kıyısıydı. Tekrar tehlikeli bir şey deneyecektim, ne zamandır bunu denemeye korkuyordum ama artık kaybedeceğim bir şey kalmamıştı.
Ayağımı suyun üzerine uzatırken tüm hislerimi ayaklarıma yansıttım. İçimde bir şeylerin sıkıştığını hissettim. Ayağımı suyun üstüne bastığımda buzlar çatlayarak yayıldı. Ayağımla buza bastırdığımda beni taşıyabileceğine inandım ve iki ayağımı da koyup suyun donmuş üstünde durdum. Tüm deniz ayaklarımın altındaydı ve bu hoşuma gitmişti. Gülümseyip yavaş yavaş şehirden uzağa doğru denizde gitmeye başladım. Yürümem bir anda koşmaya dönüştü kısacık bir süre için kurtulabileceğimi düşünmüştüm ta ki şeffaf duvara yüzüstü çarpana kadar. Burnumu ve alnımı ovuşturup ayağa kalktım.
Elimi şeffaf duvara yaslayıp duvarı dondurmaya çalıştım. Çatırdayarak donmaya başladı fakat hemen tepki verip elektiriklendi. Elimi hemen çektim. Ateşin de bir işe yaramayacağını fark ettim. Elektiriğe karşı elektrik? Gülümseyip duvara elimi uzattım. Tüm güçleri kontrol etmeyi öğrenmemiştim ama denemekten zarar gelmezdi değil mi? Elektriği denemeye çalıştım. Öfkelenecek şeyler düşündüm. Küçükte olsa elektriklenme oluşunca elimi tamamen şeffaf duvara dayadım. Hem duvar hem de elim elektiriklendikçe elim parçalanıyordu adeta fakat duvar tepki veremiyordu. Biraz daha devam edilse çatlayacaktı fakat buna izin vermezlerdi değil mi? Elimi geri çektim. Buradan hemen gitme gibi bir amacım yoktu artık. Geldiğim yerden geri döndüm, elimi kaldırıp baktığım da hafif yandığını gördüm bir elektiriğe göre az bir zarar vermişti.
Belkide güçleri öğrendikce bize verdiği zarar azalacaktı. Tam emin değildim ama pek doğru gelmiyordu. Bir yıkıntının yanına oturdum. Fazla yorulmuştum, güçsüzleşmiştim ruhani anlamda. O kadar uzun süre konuşmamıştım ki, sanki konuşmayı unutacakmışım gibi hissediyordum. İç çekip gökyüzüne baktım. Gökyünde hafif bir kızılık vardı. Hemen dikkat kesildim. Neredeyse öğle vaktiydi havada neden kızıl bulutlar vardı? Ayağa kalkıp baktım. Kızıllık yaklaşıyordu neredeyse tüm gökyüzü kızıla boyanmıştı. Kızıllığın başladığı yere iyice bakınca bulutların o alanda dairesel bir biçimde açıldığını yani sanki delinmiş gibi durduğunu fark ettim.
Bunun siren sesinsen sonra yapılan saçma bir test olduğunu sanmıyordum. Değildi. Bu gerçekti. Karşıya baktığımda az önce bulunduğum şeffaf duvara doğru dışarıdan bir duman hızla geliyordu. Dışarıda her ne oluyorsa bu duvarlar onu durdurabilir miydi bilmiyordum. Duman hızla gelirken ateş saçıyordu. Geri geri yürümeye başladım, duvar dayanamazsa ölürdüm. Yürümem koşmaya dönüştü. Hızla yıkık binaların yanlarından geçiyordum. Arkama bakmadan koşuyordum.
Bir süre sonra yorulunca durdum. Soluklanmaya başladım. Soluklanırken bir ses duydum. Etrafıma bakındım, bir araba yıkık bir bina ve yerdeki bisiklet vardı. Arabaya doğru yürüdüm. Kapıyı zorlayıp açtım. Arabanın dışına bakınca bunun bir polis arabası olduğunu fark ettim. İçeride bir telsiz vardı. Süreklı konuşmalar geliyordu fakat hepsi bir cızırtı ile yarıda kesiliyordu.
Fakat farklı bir dilde konuşuyorlardı. Hiç bir şey anlamıyordum.
Arabanın içine geçip oturdum. Telsizi alıp yanındaki düğmeye bastım.
"Orada.. Orada kimse varmı?" diye sordum tereddütle.
Sessizlik...
"Neler oluyor biri söyleyebilir mi?" diye sordum.
Sessizlik.
Tekrar konuşacağım sırada bir kadın konuştu fakat anlamıyordum.
"Bakın dilinizi bilmiyorum. Ama size yardım edebilirim." dedim ve durdum.
"Kimsiniz? Ve polis telsizine nasıl ulaştınız?" diye bir adam sesi geldi.
"Bakın ben bu yerde sıkışıp kaldım. Ve o tehlikeli dumanlar üstüme doğru geliyor. " dedim.
"Sakin olun bayan, neredesiniz? Bir kurtarma ekibi yollayalım." dedi adam.
"Pripyat ama benim kurtarılmaya ihtiyacım yok, sizin var." dedim. Bunları söylerken şeffaf duvar arkasında birikmiş alevli dumana bakıyordum. Duvarlar geçirmiyordu. Güvendeydim.
"Bakın bayan, dalga geçilecek bir zaman değil. Lütfen polis telsizini meşgul etmeyin." dedi.
Hemen bir şey düşünmeliydim. Buradan çıkmalıydım. Fakat aklıma hiç bir şey gelmedi. Arabanın içinde oturup dumanları izlemeye başladım.Uykuya dalmıştım. Uyandığımda akşam olmuştu, telsizden sesler geliyordu. Telsizi elime alıp dinledim.
Yine bilmediğim dilde konuşuyorlardı. İç çekip gökyüzüne baktım. Gökyüzü adeta kan kırmızısıydı. Dışarıda ne olduğunu çok merak ediyordum.
"Burası merkez.. Bayan orda mısınız?" diye ses gelince irkildim. Telsizi elime alıp cevap verdim.
"Buradayım. Dışarıda neler oluyor biri bana söyleyebilir mi?" diye sordum.
"Şuan sizin bulunduğunuz yere ekip gönderdik. Fakat orada hiçbir şey bulunamadı. Ülkedeki herkesi güvenli bir yere yönlerdirdik. Neredesiniz?" diye sordu. Başımı salladım.
"Pripyat! Lanet olsun. Ben güvendeyim anlamıyor musunuz? Siz güvende değilsiniz!" diye bağırdım.
"Sakin olun. Ne demeye çalışıyorsunuz?" dedi adam.
"Sıradaki test sizsiniz. Hepiniz öleceksiniz. Öldürecekler." dedim
"Kim bayan? Bu eylemi kimin yaptığını biliyor musunuz?" diye sordu adam.
"Evet. Bugün siren sesi duymadım fakat siz duydunuz değil mi? " diye sordum.
Sessizlik.
Havaya baktım. Bu kimin cezasıydı? Amacı neydi neden bu kadar insanın hayatıyla oynuyordular? Ben ve arkadaşlarımla oynadıkları yetmemiş miydi?
"Bayan? Adınız ne?" diye sordu.
"Destiny. Şimdi siz benim soruma cevap verin. Dışarıda ne oldu!" dedim
"Patlama. Büyük bir ateş patlaması." dedi. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.
"Patlamanın olduğu yerde sarışın on altı yaşlarında bir kız görülmüşmü?"diye sordum.
Yine sessizlik.
"Bunu nereden biliyorsunuz?" diye endişeyle sordu. Cevap vermedim. Tek düşündüğüm Leaydı. Ne yaptın sen Lea?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizem Şelalesi: Yok Oluş...
FantasíaOlayların üzerinden tam olarak altı ay geçmişti. Herşey normale dönmüştü. Tabi o siren sesini duyana kadar! Her şehirde acil durumlar için yapılmış bir sığınak ve herkesi uyarmak için bir siren bulunur. Bu siren sesini hiç duymayacağımı sanırdım. O...